Deprecated: Automatic conversion of false to array is deprecated in /home/obidibidi/domains/bidibidi.com/public_html/galeri/include/debugger.inc.php on line 114
sanatçılar - Bidibidi Resim Galerisi

Bidibidi Resim Galerisi


Ana Sayfa Kayıt ol Giriş
Albüm Listesi Son yüklenenler Son yorumlar En çok bakılanlar En beğenilenler Favorilerim Ara
Ana Sayfa > Benim Resim Galerim > gülyabani > sanatçılar

En çok bakılan - sanatçılar
2243.jpg
MUSTAFA YILDIZDOĞAN77 kez bakıldı1966 Konya Kadınhanı Örnekköy doğumluyum. Çiftçi bir ailenin 7 çocuğunun ortancısıyım. Tahsilim lise terk. Askerliğimi 1986-1988'de Eğirdir ve Adıyaman'da tamamladım. 1990'da evlendim. Ahmet, Gülsüm ve İrem adlarında üç can parçam var.
Sanata 1982 yılında hayalini kurduğum bağlama ile başladım. Hiç kimseden ders almadan, kendi kendime ama bıkmadan usanmadan çok çalışarak, gece uykularını yüreğime ve sevdama hapsederek bu günün temelini attım. Gerçi bir gün sanatçı olacağım diyerek değil. O günkü haşin, hırçın, deli dolu duygularımı Karacaoğlan gibi Yunus gibi şifresi yalnız bana ait olmak üzere ruhumdaki kara bulutları dağıtmak içindi. Meğer Yüce Mevlam rızkımızı sanatla verecekmiş de haberimiz yokmuş. Çok küçük yaşlarda ağabeylerimin ve arkadaşlarının Vatan ve Millet için ne kafa yorduklarını, bazı zaman göz yaşı döktüklerini unutamam. Beni önce Allah'a iyi bir kul, ana-babaya iyi bir evlat, yüce Milletime de iyi bir fert olarak yetiştiren anamdan, babamdan ve ağabeylerimden Allah razı olsun.
1989 yılında Kadınhanı Ülkü Ocağı'nın konseri ile başlayan ve bu günlere gelen zor ama güzel bir serüven. 1990 yılında Pendik Ülkü Ocağı'nın konserinde sahne alan Alperen ile tanışmamız ve kaset teklifi.....
Doğuyoruz Ufuklardan, Üşüyorum ve Türkiyem
Unkapanı müzik piyasasında bir yere gelmenin zorluğunu hatta imkansızlığını biliyordum. Ama neden olmasın. Alperen umutluydu benden. Yakalayacaktık. Bir türkü lazımdı. İşte o türkü: Şiirin yazarı, ömür boyu vatan hainleriyle, kalemi ile savaşan, yılmayan, yıkılmayan ve şu an hastalıkla savaşan saygıdeğer büyüğümüz Dilaver Cebeci. Bestesi kendime ait olan Türkiyem türküsü.
Bize kapanan demir kapıları, yüreğimizden kopan fırtına ile yıkıyorduk. 7'den 70'e herkes sağcısı solcusu istemeseler bile mecbur kalıyorlardı, millî günlerde, millî maçlarda, hemen hemen her siyasi parti seçim zamanlarında devlet protokolünde Türkiyem'i çalıyorlardı. Başarmıştık.
Yön vermeliydik sanata. Sevdalı gençlerimiz şifresini çözmeliydi aşkın, bizim türkülerimizle.
Han Duvarları albümünden sonra Selçuklu Müzik'ten yani Alperen'den ayrılmak zorunda kaldım. Bu yere gelmemde çok büyük emeği olan sevgili ağabeyim Alperen'e sonsuz teşekkürler...

Akbaş Müzik'in sahibi Yılmaz Akbaş ile başlayan yeni bir dönem..
Yıl 1995. Kasetimiz bitmişti. Sonradan bir hafta içinde besteleyip aranjesini yapıp, okuyup kasete dahil ettiğimiz, Başbuğum'a yaktığım ağıt ve Yandı Yürekler Yandı. O nasıl duygu idi anlatamam. Mekanın cennet olsun Başbuğum.
Bu Vatan Kimin, Mektup ve İnsanlar ...
Bu Vatan Kimin albümünde, Saçların türküsü ile daha geniş kitlelere ulaştık. Mektup albümü ile Türkiye'de en çok satan 5 kaset arasına girdik. Çıkmadığımız tv kanalı kalmadı.1990 yılındaki hayallerimizi çoktan aştık. Gelen her başarı bizi çıtamızı yükseltmeye mecbur kıldı. Geldiğimiz nokta mükemmel ve güzel ama yeterli değil.
Fikrimden, düşüncemden, taşıdığım bütün değerlerden taviz vermeden , buralara gelebilmenin güzelliği ve sevincini yaşıyorum.
Sözün kısası değerli gönüldaşlarım; hiç bir eğitim almadan, hiç bir kimseden yardım görmeden, gece uykusuna hasret, evime hasret, eşime, çocuklarıma hasret, öte yandan da en güzel vuslat. Sabrın, şükrün ve azmin neticesi.
İyi günde, kötü günde her konserde, cebinizdeki son kuruşu ile bilet alarak bize güç veren salonları, statları tıklım tıklım dolduran gençler, kendi evlatlarından bizi ayırt etmeyen, namazlarının ardında bize de dua eden analarım, bacılarım, ağabeylerim sizin duygularınıza tercüman olabilmek için uğraştık. Eğer zerre kadar başarılı olabildiysek ne mutlu bize.. Bütün gaye ve çabamız gençlerimiz. Onlar bizden kabiliyetli , daha cesur, daha sabırlı, daha inançlı, daha azimli ve her şeyi ilimle ve en önemlisi sevgiyle başaracaklar. Onlara deryada bir katre, küçücük bir ışık olabildi isek ne mutlu bize. Ve ne mutlu aynı dilek, aynı umut ,aynı ülküde paylaşmasını bilen ,sevdiğini riyasız seven gönüllere ve Ne Mutlu Türküm Diyene.
Hakkınız Helal Edin.
Saygılarımla
gülyabani
2418.jpg
MURAT KEKİLLİ74 kez bakıldıMurat Kekilli, "Bu akşam ölürüm" deyip kaybolmuştu. Onu inzivaya çekildiği Tekir yaylasında Aksiyon buldu

Murat Kekilli... "Bu akşam ölürüm..." şarkısıyla bir anda Türkiye'nin gündemine bomba gibi düştü. Kekilli'yi gündemin ortasına oturtan onun parçasının ve sesinin güzelliğinden çok, insanları etkilemesi oldu. 200 kişinin intiharını ona yüklediler. Bu tartışmalar birkaç ay sürdü. Ama Murat Kekilli, İstanbul'a ve bu gereksiz, saçma tartışmalara daha fazla dayanamadı, herşeye sünger çekip gitti. Küstü İstanbul'a, daha doğrusu insanlara. Kendi deyimiyle insanların iki yüzlülüğüne. İnzivaya çekildi. Sadece çalışmaları için İstanbul'a geldi. Bunun dışında hep kendi toprağında, doğup büyüdüğü memleketi Adana'da kalmayı yeğledi. Aslında Kekilli istese de İstanbul'da ya da insanların hayatı menfaatlaştırdığı başka bir yerde yaşayamazdı. O kendini bulacağı, yapaylıktan uzak, kendi halinde mütevazı bir insan olmayı tercih ediyor. Bu yüzdendir ki, kendisine teklif edilen milyon dolarları, dizi filmleri, reklamları elinin tersiyle itti. Herkes yapımcısından Mercedes, Jeep ya da BMW isterken o sadeliğini burada da gösterip Wolksvagen Golf marka arabayı tercih etti.
Kekilli şu anda Tekir Yaylası'nda kendi çabalarıyla yaptırmış olduğu evinde yaşıyor. Zorunlu işler haricinde buradan hiç ayrılmıyor. Elinde gitarı ya evinin balkonunda ya da ormandaki çam ağaçları arasında şarkısını çalıyor, kendi sesini kendisi dinliyor. Tam istediği gibi herşey doğal. İnsanlarla ilişkileri de çok farklı, kimisinin oğlu, kimisinin ağabeyi, kimisinin de arkadaşı. Tekir'de herkese selam veriyor, 7 'den 70'e herkes onun bu tavrından ve duruşundan çok memnun. Kim olursa olsun yolda kalan herkesi arabasına alacak kadar samimi ve tevazu sahibi. Kısaca doğanın ortasında inzivada Kekilli.
Murat'ın evine misafir olduk, küçücük bahçesine dikmiş olduğu çam ağaçlarını, çamların ne kadar uzun sürede büyüdüğünü, ne kadar yararlı ağaçlar olduğunu anlattı. Bir ağacı kurumuş diye günlerce üzülmüş, olayın etkisinden kurtulamamış. Ve eğer günün birinde Kekilli yaşamını tam manasıyla rayına oturtup "ferah"a erip mutlu bir yuva kurarsa doğacak çocuklarının isimlerini şimdiden hazırlamış. Kız olursa; Su, erkek olursa; Toprak. Çocuklarına ismini verecek kadar suya ve toprağa aşık bir insan. Sadece bunlar değil Kekilli'yi farklı kılan. Fikir bazında da marjinal fikirlere sahip. Felesefeyi hayatın kendisi olarak yorumluyor ve Big–Bang Teorisi'nin yanlış yorumlandığını söyleyecek kadar da derin bir bilgiye sahip.
Aksiyon Dergisi olarak Murat Kekilli ile Adana'nın Tekir Yaylası'nda hem yeni kasetinde yer alan şarkılarına eşlik ettik, hem de özel bir söyleşi yaptık. Hayat felsefesinden, fırsatları bir kenara bırakıp döndüğü mütevazı yaşantısına, Arabi'den Hegel'e, ilgilendiği Big–Bang Teorisine kadar herşeyi konuştuk.
İnzivada mutluyum
—Bir anda zirveye çıktınız, sonra sessizliğe büründünüz, hayata mı küstünüz, yoksa ortama alışamadınız mı?
Mutlulukla alakalı birşey. Ben buralarda mutluyum. Yani yaşantının kendisi. Ben İstanbul'un yaşantısını kaldıramadım. Şehrin gürültüsü değil, insanların yaşantısındaki kalite beni rahatsız etti. Genel olarak almıyorum. İstanbul'da çok küçük de olsa bir zümre var, bu zümre, müzik alemine, sanat alemine örnek teşkil ediyormuş gibi görünüyor. Ve bütün Türkiye böyle yaşıyormuş gibi gösteriliyor. Türkiye günlük–güneşlik, insanların sorunları, kaygıları yokmuş gibi gösteriliyor. Açlık yok, ekonomik sorun yok gibi.
—Diğer sanatçılar bundan pek rahatsız oluyormuş gibi gözükmüyor, siz niye rahatsız oldunuz?
Ben bu toplumun bir ferdiyim. Toplumun içinde olmayan bir insan ancak ben rahatsız olmuyorum diyebilir. Ben bu gidişattan rahatsız oluyorum. Ekonomik kaygıları onlar güdüyorsa benim de gütmem lazım. İnsanım, o zaman toplumun bu kaygılarını benim de hissetmem insanlık vazifemdir.
—Eğer İstanbul'da kalsaydınız, belki manevi değil ama maddi olarak çok büyük kazanç sağlayacaktınız.
Çok doğru. Benim kaygım yok. Ben insanların kaygılarını birebir yaşıyorum. İstanbul'da cenazen olursa kimsenin haberi olmaz. Bir evde ölürsün insanlar ancak kokudan rahatsız oldukları için senin öldüğünün farkına varırlar. Burada ilişkiler çok farklı, ekonomik sorunlar var, diğer sorunlar var, benim bile su sorunum var, burada yaşayanlar gibi. Bu sorunlarla boğuşmak, bağırıp çağırmak beni mutlu ediyor. Doğal olacak, yapaylaştığı zaman ben rahatsız oluyorum. Mekanik bir insan olup çıkıyorsunuz. Ben mutluluğu burada buldum. İstanbul'da yaşantılar ve kaygılar çok farklı.
—Peki bu tavrınız nereye kadar devam edecek?
Benim tavrım, ben mezara girene kadar devam edecek. Ya hep beraber cennete gireceğiz, ya da dünyayı cehenneme çevireceğiz.
—Ya müzik dünyası sizin bu tavırlarınızdan dolayı sizi sınırlarının dışına atarsa.
Kendi seçenekleri. Ben terkedilmişlikle karşı karşıya kalacağım diye yaşantımdan taviz veremem. Bu benim yaşantım.
Benim ışıklarım var
—Doğru yerde doğru insanlarla karşılaşırsam çok büyük porjelere imza atabilirim demişsiniz. Karşınıza hiç mi doğru insan çıkmadı?
Böyle bir söylemim var. Ama bu herkes için geçerli. Veriler hazır, önemli olan doğru insanların karşınıza çıkması. Ama orada doğru insanlar yok diye birşey yok. Musa Eroğlu, Cem Karaca, Moğollar, Fikret Kızılok, rehmetli Barış Manço bunlar hep benim için doğru insanlar. 68 kuşağı bana doğru geliyor, çünkü; idealleri var(dı). Bunlar benim takip ettiğim ışıklarım.
—Işıklarınızdan Cem Karaca, bir taraftan Nazım Hikmet'i ağzından düşürmezken, Necip Fazıl'ı da göğe çıkarıyor.
Hayat bir çelişkidir. Bu, doğru bir çelişkidir. En güzel insan birisinin inancına saygı gösteren insandır. Bir insan bir başkası onun fikrini taşımıyor diye çok rahat düşman olabiliyor. İnanılmaz bir ego tatmini var burada. Karşındakini dinlemeden, kendisinin haklı olduğu net yargısı kadar kötü birşey yoktur. Bütün fikirlere saygılı olmak gerekiyor.
Basından çok korkuyorum
—Medyadan niye bu kadar uzaklaşıyorsunuz?
Medya niye benden uzaklaşıyor sence?.
—Bilemiyorum. Belki Anadolu'yu ön plana çıkardığınız içindir.
Doğru, Anadolu benim içimde. Onlar için demek ki Anadolu yanlışmış. Onların yaşantısı İstanbul içindir. Onlara mutluluklar diliyorum. Dolar 2 milyon olsa göbek atacaklar, ben bunun için geldim. Burada doların fırlama ihtimali yok. Birisinin cebinde dolar çıksa yüzüne tükürürler. Kaygıları farklı. Taban benzese de temel tamamen farklı.
—Anlaşılan medyadan çok korkuyorsunuz.
Basın doğru işler yapsın. Madem bu ülkede birinci güçler, o zaman doğru işlerle uğraşsınlar. Ben nasıl korkmayayım. İsteseler bir gecede herşeyi değiştirirler. Niye olumsuzluklarla uğraşmıyorlar. İşlerine geleni yapıyorlar. Canavarlar. Ben korkarım. Hiçbir güvenim yok. Ailemle televizyon izleyemez oldum.. Bir iki gazete ancak okuyabiliyorum.
—Size birisi çıkıp köyün delisi derse ne dersiniz?
Doğrudur. Ben bir deliyim. Bu köyün delisiyim. Allah herkesi deli etsin o zaman. Delilikle akıllılığa çokluğa göre karar veriliyor. Hoşuma da gidiyor deli demeleri. Ben delilikten gocunmuyorum. Tarihteki birçok delinin aslında deha olduğu daha sonra anlaşılmıştır. İnsanlar çekip geldim diye bana deli diyorlar. Dizi çekecek, reklamlara çıkacakken, işi kıvıracakken yapmadı, çekip gitti diyorlar.
—Bana Murat ile Murat Kekilli arasındaki farkı anlatabilir misiniz?
Daha önceki Murat Kekilli de kahve köşesine oturup, okey oyunuyordu, şimdiki de. Şu anda bir değişiklik yok. Aslında kahve kültürü bana ters ama zaman yettiği kadarıyla takılıyorum. Sadece isimde bir uzama oldu. Yaşantımda çok büyük bir farklılık yok. Yaşantımdan taviz verecek değilim.
—Duruş, konum ve tavırlarınız bakımından ideolojiyi bir tarafa bırakırsak sizi Yılmaz Güney'e benzetiyorlar.
Yılmaz Güney'i çok iyi bilirim. Benim sevgililerimden biri. Benim ışıklarımdan biridir de. Benim güttüğüm kaygıları o yıllar önce gütmüştü. Aynı düşünceleri paylaşıyoruz. Tabii ideolojisini bir kenara bırakarak.
Haftada 50 bin dolar teklif ettiler
—Yılmaz Güney'deki bakışın sizde olduğunu fark edenler size dizi teklifinde bile bulunmuş.
Film benim hakım değil. İhanete en büyük gerekçe. Sendeki bakış Yılmaz Güney'den sonra gelen en etkili bakış dediler. Bana haftada 50 bin dolar teklif ettiler. İstediğin mankenle oynacaksın, senaryo hazır, sen evet de tamam. Kabul etmedim. Ben sadece müzik yapmak istiyorum dedim onu da kursağımda bıraktınız dedim. Yaptığımız bu işten bir ekmek yiyip branşlaşabilirsek mutlu olurum. Teklifleri geri çevirdiğim için pişman değilim, olmayacağım da.
—Piyasaya çıkan herkes ben sanatçıyım deyip, herşeye soyunuyor, siz bunlardan daha iyisiniz, neden bu teklifleri geri çevirdiniz?
Biz ilk defa piyasaya çıkacağımız zaman, önüne gelen sanatçıyız diyor eleştirisini kendimize yönelttik ve cevabını kendi kendimize verdik. Çok korktuk, bunlar da kimmiş demelerinden. Sadece müzik yaptığımıza inanıyoruz. Sanatçı değiliz. Gerçek bir sanatçı olmayı isterim. Herkes sanatçı olamaz. Bu yakıştırma insanlar tarafından olur. Kültürü, birikimi, zaman dilimini aşmak lazım. Benliğinle karşı karşıya geldiğin zaman ben diyebilmelisin. Ben diyen şeytanın cennetten kovulmasına benzemesin. Yani benliğini aşmalısın. İnsanlar beni çok sevdi. Doğal ve yalın olduğum için. Bu insanları hayal kırıklığına uğratıp, piyasadakiler gibi olmam. Bu yüzden şimdi sadece müzik yapacağım.
—Değişik yararlı etkinliklerde varsınız, TEMA, kimsesiz çocuklar yararına, belki yarın insanlık için önemli olan başka etkinliklerde bulunacaksınız, sizin gibi başkaları da var bu etkinliklerde ama başka türlü, yani ekmek köfte misali.
Adana'da poliklinik yaptıracaklar, kaç para alırsın dediler. Sadece elemanlarıma verin yeter dedim. Sözleşmeye imza attım. Bizim yanımızda birkaç sanatçı daha vardı, onlar paralarını aldılar. Benim ismim verilecekti polikliniğe. Verilip verilmediğini bilmiyorum, dönüp bakmadım bile. Hayır işinde her zaman varım.
İntiharlar polis kayıtlarında doğrulandı
—Çok hümanist tavırlar ve görüşler sergiliyorsunuz, ama 35 kişinin intiharı ile suçlandınız. Burada bir çelişki yok mu?
35 değil 200 kişinin intiharı sözkonusu. Bu polis kayıtlarında doğrulandı. Bunu ilk defa söylüyorum. Olaylar doğru, intihar teşebbüsü, intiharlar, hepsi doğru. Nedenle araç arasında çok fark var.
—Siz intiharlarda araç mı oldunuz?
Araç değilim. Bir yaprağı bile incitmekten korkarım. Bunun hesabını bir şekilde verirsin.. Hem bu dünyada, hem öbür dünyada. Çıplak ayakla toprağa basarken aman toprağı incitmeyeyim diye korkuyorum. Hele ilkbaharda doğuma gebe olduğunu düşünerek toprağı incitecekmiş gibi basarım. Vakaları polis arkadaşlar doğruladılar. Gel de dehşete düşme. Bu ülkenin "Makber" gibi bir şarkısı var. "Bu akşam ölürüm" şarkısı yazılmış daha sonra sevgilisi karşılık vermeyince şarkıyı yazan intihar etmiş diye uydurmalar ortalığa yayıldı. Bu yüzden dinleyenler intihar ediyormuş.
—Anadolu benim diyorsunuz, Anadolu nerenizde?
Dağa, ağaca değil, ruha hitab etmek lazım. Bazı şeyler anlatılmaz. Sevgi anlatılmaz, aşk anlatılmaz. Seni seviyorum diyor, böyle sevgi olmaz. Onu söylerken onun kabarcıkları başka olur.
—Sevgi nedir o zaman?
Sevgi tarif edilmez aslında. Bazen bir bakıştır, bazen bir dokunuştur, eksiltmektir, çoğaltmaktır, bir yerden alıp bir yere koymaktır. Tam karşılığı herşeydir.
Ben ağıtçı olabilirim
—Müziğinizde Anadolu'nun etkisi nedir?
Anadolu demek toprak demek. Ve o toprağın özü demek. İstanbul da bu coğrafyada ama Anadolu deyince İstanbul aklıma gelmez. Dağlar, ovalardır ve üzerindeki duygulardır Anadolu. Müziğimin kaynağı da budur.
—Müziğinizi nasıl tarif ediyorsunuz?
Benim bir tarzım yok. Ben sadece müzik yapıyorum. Yeri geldiğinde halk müziği yapıyorum, yeri geldiğinde aşk var, yeri geldiğinde sertleşiyoruz, benimle uğraş diyor. Yeri geldiğinde arabeskleş öl benim için diyor. Ruh nereye itiyorsa o şekilde müzik yapıyoruz. İnsanlar "ağıtçı" diyor. Çukurova'da ağıt çok yaygındır. Bundan etkilenip söylüyorlar. Ağıt ama tam ağıt değil. Benim kesin bir tarzım yok.
—Anadolu Rock diye birşey var...
Benimle bir ilgisi yok. Anadolu Rock'un babaları var. Moğollar, Haluk, Teoman, Kıraç gibiler bu işi çok iyi yapıyorlar.
—Müziklerinde belirgin bir isyan yok...
Belirgin olmasa da var. Ama sorunlarla her zaman boğuşuyorum. 21. yüzyıl insanlığın en büyük aybı. İnsanlar dünyanın hemen hemen her yerinde açlıkla boğuşuyor. Kapitalizm olduğu sürece bu hep böyle devam edecek. Açlık kadar kötü birşey yok. Bazıları bu kanla besleniyor. Sistemlerin tamamı bozuk. Ben bu dağların çocuğuyum, karşı koyarım.
—Yörük müsün?
Evet ben bu dağların yörüğüyüm.
—Bu dağlarda Karakeçili yörükleri var.
Çok doğru ben Karakeçili yörüğüyüm. Çocukluğum çadırlarda geçti. Kamyonlara doluşup yaylalara gider, orada yazı yaşardık. Çadırlarda yaşayıp doğayı tamamen içimizde hissederdik. Hamallık yaptım. Hem çalıştım, hem okulla gittim.
—Elazığ'la bir bağlantınız var mı?
Çok yaklaştınız, bunu hiçkimse bilmez. İlk defa söylüyorum. Benim babam Çukurovalı, Ceyhanlı, annem ise Malatyalıdır.
—Felsefeye ilginiz olduğunu biliyoruz, nereden kaynaklanıyor bu ilgi?
Felsefe insanın yaşantısı, birikimi, hayata bakışıdır. Muhyiddin Arabi'yi severim, Feridüddin Attar. Nasıl insan olabilirimin çıkarımları var. Eğer insan insan olmazsa dünya bugünkü halini alır. Demek ki; felsefeden yoksun bir dünya var, ya da sayıları çok az. Yani kendi felsefesini oluşturmuş olanların sayısı yeterli değil. Bugünkü halden hiç kimse memnun değil. Yöneticiler bile memnun değil. Özeleştiri vakti çoktan geçti. İngiltere batacak, Arjantin gitti, Almanya tökezliyor. Tarih kölelerin efendilerine başkaldırmalarıyla doludur. Bir gün mazaallah bir başkaldırırsa ortada hiçbirşey kalmaz. Doğrusunu istersen o günü merakla bekliyorum. Kölelerin başkaldırışını.
—Siz köle misiniz?
Evet ben bir köleyim. Siz sakın özgür olduğunuzu düşünmeyin. Hiçbirimiz özgür değiliz. Eğer bir insan bana biz üniversitenin kapısından içeriye giremiyoruz diyorsa, kazanmış olduğu hakkı elinden alınıyorsa, özgürlükten konuşmak yanlış olur. Birçok şey karıştı. İyi insanla kötü insan karıştı. Evet ben efendilere karşı mücadele veren, verecek bir köleyim, hamalım.
Keşke kıyamet kopsa
—Hamallıktan insanları derin düşüncelere götürecek kadar bir felsefi boyuta nasıl vardınız?
Felsefe bir gecede oluşmadı. Topyekün bir birikimdir. Yaşadığım mahalle şimdi teksas. İnsanlar bir ekmeğin peşindeler. Eğer burası düzelirse, tüm dünyanın düzeleceğine inanıyorum. Oranın düzelebileceği hiç aklıma gelmiyor. Umutsuzluk ile umut arasında bir çizgideyim.
—Çok karamsarsınız.
Karamsar değilim. Aradayım. İnşaallah düzelir diyor insanlar. Neye göre diyor bilemiyorum. Bir gün tam düzelecek diyorum, ertesi gün geliyor kesin düzelmez diye bir düşenceye dalıyorum. Bu benim kişisel bir özelliğimden kaynaklanmıyor. Hal durumundan kaynaklanıyor. Hem içten hem dıştan ülkeye çomak sokuyorlar. Tahtakale diye uyduruk bir yer var. İki beyefendi oturmuş bugün ne yapalımı tartışıyor, bugün doları yükseltelim, ertesi gün geliyor, hadi garibanları sevindirelim diye dolar düşsün diyorlar. Televizyonu açıyorum gülüyorum, gülmemek için açmıyorum, ağlanacak halimize gülecek değilim. Hiçbir kavim hep beraber kıyameti bu kadar istememişti. Kıyamet kopsun, bir an önce gelsin de kurtulalım diye.
—Hegel–Arabi arasında bir bağ kuruyorsunuz...
Üniversiteden bir dekan abimiz bana sordu "Biz daha bunun araştırması içindeyiz, bundan emin değiliz, sen nereden bu kanıya vardın" dedi. Hocam dedim Arabi'nin 70 deve yükü kitabı vardır, hepsi kayıp sadece bir deve yükü kitabı bulundu dedim. Bunlar o dönemde Doğu felsefesinin etkilenmesinden, ellerinde kitapların olmasından dolayıdır. Zaten Batılı düşünürler ve bilim adamları Doğudan çok etkilenmişlerdir. İlk önce dinsel felsefeler. Bunlar mistik Doğu kökenli. Hegel okunduğunda Arabi'den etkilendiği ortadadır. Bir tek farkı zaman. Mutlak bir etkileşim var.
—Big–Bang Teorisine inanıyorsunuz.
Herşey nokta ucu kadar bir iğneydi. Bir boşluk içindeydi. O patladı. Bu toz bulutu halinde sürekli dönüp, soğuyup kütle olup gezegenler, yıldızlar oluştu. Biz hatayı büyük patlamada yapıyoruz. Herşey bir boşlukta oldu. Bu yanlış, zaman ve o boşluk da o noktanın içindeydi. Patlar patlamaz boşluk içinde oluştu. Biz hatayı burada yapıyoruz. Zamanın etkileşimi olabilmesi için bir güce, bir enerjiye ihtiyacı vardır. Bu noktayı plak duvarına kadar getirebiliyorlar. Tahminleri de plak duvarına kadar. Bunların hepsi teori. Ama önemli olan bütün bunları hareketlendirecek güç.
—Bütün bunlar sizi yaratıcıya daha da mı yaklaştırıyor ki, Allah'la dertleşiyorum diyorsunuz?
Herşey aşkla. Kendimi yanlız hissediyorum. Bu yüzden Allahımla dertleşiyorum. Seviyorum demekle olmaz. Aşığım deyip bir ağaca dokunmak değildir, eğer gerçekten seviyorsan dokunursun. Ben bir nevi lisan—ı halimle dua ediyorum. Böyle şeyleri tam olarak anlatamazsınız. Tepkiler, hareketler aslında bunun kısmen dışa vurumu oluyor. Metafizik çok ayrı bir alem. Ama burada taşları çok iyi oturtmak gerekir. Yoksa yaratıcıya isyan başlar.
—Son olarak şunu sormak istiyorum, yeni kaset ne zaman çıkıyor ve yine insanları etkileyecek parçalar var mı?
İki yıldır hazırlanıyoruz. 20 parça var, sadece 10 tanesini kasete aldık. Ekibimle çok iyi çalıştık. Ekim başında kaset çıkacak. "Padişahın kızı", "Seni çılgın" 10 parçadan sadece ikisi.
gülyabani
KR82.jpg
BENGÜ74 kez bakıldıBengü, İzmir'de 1979 yılında dünyaya geldi. Müzikle ilk olarak İzmir Devlet Senfoni Orkestrası vasıtasıyla tanıştı. Orta ve lise eğitimini İzmir Özel Amerikan Lisesi'nde yaptı. Oliver Twist müzikalinde başrol oynadı ve müzikal sırasında tanıştığı İzmir Devlet Konservatuarının Genel Müdürü Müfit Bayrasa Bengü'ye 1 yıl boyunca şan dersleri verdi.

Müfit Bayrasa'nın bir bestesiyle 1996 yılında katıldığı Müyap ve Show TV tarafından organize edilen Pop Show Şarkı Yarışması'nda 2. oldu. Bu yarışma, jüride bulunan Kenan Doğulu ile tanışmasına vesile oldu. Kenan Doğulu'nun teklifi üzerine hem albüm çalışmalarını sürdürmek, hem de Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi'ndeki eğitimini sürdürmek için İstanbul'a yerleşti.

Bengü'nün albüm çalışmaları üç buçuk yıl devam etti. Bu çalışmalar sürerken, üç yıl boyunca Kenan Doğulu'ya vokalistlik yaptı. Akademi İstanbul, Şan bölümünde müzik eğitimi aldı. Bengü'yü ilk olarak Kenan Doğulu'nun vokalisti olarak tanıdık. İlk solo albümü Hoşgeldin ile çok beğenildi. Beş yıl sonra, 2005 yılında Bağlasan Durmam isimli ikinci albümünü çıkardı.
gülyabani
286168858_c8e8153c04_m.jpg
ZARA73 kez bakıldıZara, 15 Ocak 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Küçük yaşlarda müziğe olan tutkusu dikkat çekti ve ailesi ile yakın çevresinin desteğiyle bir amatör kaset yaparak müziğe ilk adımını attı..
O yıllarda Milliyet Gazetesi Halk Müziği Yarışması açmıştı. Zara, 1991 ve 1993 yıllarında yapılan bu yarışmalara katılarak Türkiye birincilikleri kazanma başarısı gösterdi.
Daha sonra İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Şan Bölümü'nde müzik eğitimi almaya başladı.
1996 Yılında TRT'nin açtığı "Yetişmiş Ses Sanatçısı Sınavı"nı kazanarak TRT İstanbul Radyo Türk Halk Müziği Akitli Ses Sanatçısı olarak görevine başladı.
Ertesi yıl Atatürk Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen "Yunus Emre Müzikal"inde oyuncu ve solist olarak sahne aldı.
Artık Zara kendini yetiştirmiş, profesyonel anlamda bir albüm çalışması yapmaya hazır hissetmeye başlamıştı. Çevresindekilerin ısrarı üzerine, kendisini 1998 yılında hazır hisseden Zara, 10 yaşından beri kendisini tanıyan Ali Osman Erbaşı'nın müzik yönetmenliğini yaptığı ilk albümü "Avuntu"yu büyük bir mutlulukla tamamladı.
Zara müzikten farklı olarak ayrıca "Eylül Fırtınası" ve "Deli Yürek-Boomerang Cehennemi" isimli sinema filmlerinde oyunculuğunu sergilemiştir.
gülyabani
4040.jpg
NAZAN ÖNCEL73 kez bakıldıNazan Öncel 6 Şubat 1956'da İzmir, Karşıyaka'da öğretmen bir anne ve memur bir babanın evliliklerinin ikinci yıldönümlerinde dünyaya gelmiştir. Kameralarla ilk defa 1961 senesinde ilk ve tek sinema filmi olan “Acı Tesadüf”te çocuk yıldız olarak tanışmıştır. Altı yaşındayken annesi Raziye hanımdan nota öğrenmiş olması, ortaokul yıllarında gitar çalıp, şarkı söylemesinde büyük yardımı olmuştur. Ortaokul eğitimini sürdürürken mezun olduğu Zafer İlkokul’unun sene sonu kutlamalarında kara önlüğünü giyerek mandolin çalmıştır.

İlk sahne tecrübelerini, 1969'da Kervanlar Orkestrası'yla, üç yıl süren beraberliğinde yaşarken, 1971'de 15 yaşında kurduğu Çılgınlar grubuyla birlikte düğün salonlarında ve festivallerde şarkı söylemiştir.1976'da İzmir Radyosu'nun düzenlediği bir şarkı yarışmasında “Annem” isimli bestesiyle katılarak birincilik elde etmiştir. 1978'de İstanbul'da ilk 45'lik kaydını gerçekleştirmiştir. Necdet Koyutürk Orkestrası eşliğinde söylediği “Sana Kul Köle Olmuştum” (söz: Erdener Koyutürk, müzik: Özdener Koyutürk) şarkısı radyo ve televizyonda ilgi toplamıştır. Artık televizyona eskisinden daha çok çıkabiliyor, basında adından övgüyle söz ediliyordur. O günlerde pop müzikten piyanist şarkıcılar dönemine geçiş sırasında çıkardığı ilk Long Play'i olan “Yağmur Duası” 1982'de yayınlanmıştır. Bu plakta, dönemin sevilen arabesk ve alaturka şarkılarının yanında, özgün bestelerine de yer vermiştir. Öncel, 80'li yıllar boyunca çeşitli kentlerin otel ve Lokallerinde program yaparken hem bu plağın acemiliğini üstünden atmış, hem de kendi şarkılarını yazmaya giden yolda mesafe katetmiştir. Nazan Öncel tümü kendi kaleminden çıkan şarkılardan oluşan “Bir Hadise Var” albümü, Türkiye'de pop müziğin iyiden iyiye yaygınlaştığı 1992'de çıkmıştır. İstanbul’da bir şirkette muhasebeci olarak sekiz yıl çalıştığı dönemde Kurtuluşta bodrum katındaki evinde bir şarkı yazmıştır: “Gitme Kal Bu şehirde.” İşte bizi hüzün duvarlarına çarptıran müptelası olacağımızı anladığımız şarkıdır bu. Aynı nakarat’la yarısı bayat yarısı hayat diyerek mizah gücünün zenginliğinin farkına varmışızdır hep beraber. Artık sahiden ‘Bir Hadise Var’dır ve hadisenin adı Nazan Öncel’dir. “Aynı Nakarat”, “Gitme Kal Bu Şehirde, “Âşık Değilim Olabilirim” gibi şarkılar 90'lı yılların önemli pop klasikleri arasında yerini alırken, popüler müzik ilk defa kendi dilini oluşturmuş önemli bir şarkı yazarıyla tanışmıştır. Sonrasında 1994'te “Aşk Beklemez” (Börekler Açarım), “Geceler Kara Tren”, “Ben Böyle Aşk Görmedim”, “Dillere Düşeceğiz Seninle” gibi şarkılarla dinleyicisinin kalbini bir kere daha kazandığı “Ben Böyle Aşk Görmedim” albümü yayınlayan sanatçının “Börekler Açarım” şarkısı radyocular tarafından Türkiye’nin ilk anonim pop şarkısı olarak kabul edilmiştir.

Unplugged bir folk-rock albümü olan ve 1995'te çıkan “Göç”, Nazan Öncel'i pop dünyasından biraz uzaklaştırarak “şarkı yazarlığı” geleneğinin bir temsilcisi haline getirmiştir. “Gidelim Buralardan”, “Sen Beni Öldürüyorsun”, “Bir Şarkı Tut”, “Çocuk Kalbim”, ve elbette “Göç” sözlerdeki lirik ve sade yapıyla albümün en sevilen şarkıları olmuştur. Çek Cumhuriyetlerine kadar uzanan “Göç” günlerce Çek radyolarında terennüm etmiş yegâne güzelliğimizdir bize yaşattığı. Yegâne diye adlandırılan albümdür bu kara parçasında. Ve ıssız adaya giderken yanımıza alacağımız üç önemli şeyden biri bile ilan edilir dinleyicisi tarafından. “Göç” artık ıssız adaların albümüdür.

1996'daki “Sokak Kızı” elektrogitar ve elektro bağlamanın başrolde olduğu bir rock albümüydü. Şarkılarını sokak ağzıyla, hikâyelerle temellendirerek anlatan ilk kadın sanatçımız olan Nazan Öncel bu albümle birlikte uzun yıllardan sonra elektro bağlamayı yeni kuşaklarla tanıştırandı. “Erkekler de Yanar”, “Bırak Seveyim Rahat Edeyim”, “Ben Sokak Kızıyım” ve “A Bu Hayat”ın başarısı yapımcıların pop rock müziğinde güven tazelemelerini sağlamış, genç rock müzisyenlere kapıları açtırmıştır. 1999 ürünü olan “Demir Leblebi” albümüyse “Âşıklar Parkı”, “Bu Havada Gidilmez”, “Zor Dünya” şarkıları video klipleriyle sevilirken, “Sokarım Politikana” ve “Demirden Leblebi” medyanın tutucu kesimlerinin tepkisini çekmiştir. Zaman içinde gelmiş geçmiş en sert, en cesur ve memlekete eşik atlatan albüm olarak nitelenmiştir. Sırasıyla çıkan bu üç albüm dinleyicisinin başucu albümleri olmuş ve kült albümler listesinde yerini almakta gecikmemiştir. Ne var ki bu üç albüm piyasada bulunamadığından. 2005 yılında “Bir Şarkı Tut” adı altında orijinal halleriyle Seyhan Müzik tarafından yeniden piyasaya sürülmüştür. Kendisi her ne kadar “ödevimi yerine getirdim,” dese de dinleyicisine gerçek bir iyilik yapmış olduğu çeşitli köşe yazarları tarafından yazılarak, teşekkür edilirken adının yanına Sokak Kızı’nın yanı sıra kent ozanı, çağdaş filozof ve bilge gibi sıfatlar eklenmiştir. 67 ülkede Türkiye’yi temsil eden “Hüp”ün düzenlemelerinde kullandığı el zilleriyle pop müzik sound’unu bir kere daha yönlendirmiş olan Nazan Öncel’in müzikal yapısı bakımından bu minvalden hareketle hazırladığı “Yan Yana Fotoğraf Çektirelim” 2004 yılının en sevilen albümlerinden biri olmuştur. “Hay Hay” ve “Nereye Böyle” dışında “Hokka”, “Gül Pansiyon”, “Ukala Dümbeleği” ve “Otomobil” radyoların gözdesi olurken beraberinde besteleriyle sanatçı dostlarını listelerin en tepesine taşımıştır. Özellikle “Of Of” Avrupa’da ve Orta Doğuda haftalarca fırtınalar estirmiştir. Onu tanıdığımız günden bu yana sadece kendi yazdığı şarkıları yorumlayan tek kadın sanatçımız olan Nazan Öncel bir istisna olarak, 2003 yılında Ahmet Kaya hatırasına yayınlanan “Dinle Sevgili Ülkem” albümünde, Attila İlhan / Ahmet Kaya eseri “Mahur” u yorumlamıştır

Discografisi:
Canın İsterse /1976 TRT Televizyonlarına çıkmaya hak kazandığı ilk şarkı
Sana Kul Köle Olmuştum /1978 (45’lik)
Neden /1981 Eurovision Yarışma bandı (ilk on beş)
Hırçın Kız /1982 Eurovision Yarışma bandı (ilk on beş)
Bir Zamanlar /1981 TRT için hazırlanan bant
Bizden Sesler /1981 (Complation Kaset)
Yağmur Duası /1982 (L.P. uzun çalar)
Bir Hadise Var /1992 (Albüm)
Ben Böyle Aşk Görmedim /1994 (Albüm)
Göç / 1995 (Albüm)
Sokak Kızı /1996 (Albüm)
Demir Leblebi /1999 (Albüm)
Yan Yana Fotoğraf Çektirelim /2004 (Albüm)
7'n Bitirdin /2006 (Albüm)

Diğer sanatçılara verdiği eserlerden bazıları: Tarkan: Hüp, Her Nerdeysen, Dudu, Bu Şarkılar da Olmasa, Gülşen: Of Of, Kaiti Garbi: Of Of (Yunanistan) Nelly Mackdessy: Of Of (Lübnan), Özcan Deniz: Canım, İbrahim Tatlıses: Tamam Aşkım, Sibel Can: Yalnızlar Treni, Aşkın Nur Yengi: Yıldız Yıldız, Gökhan Özen: Benim İçin N’apardın, Gülben Ergen: Gencecik Bir Delikanlı, Olta ve niceleri.
gülyabani
2254.jpg
MAHSUN KIRMIZIGÜL73 kez bakıldı26 Mart 1969 yılında Bingöl'de doğdu. İlk ve Orta dereceli okulları bu şehirde tamamladı. 22 çocuklu bir ailenin ferdi olan Mahsun Kırmızıgül İstanbul Teknik Üniversitesi Konservatuarı' nda müzik öğrenimi gördü. 1980 yılında müzik çalışmalarına başlayan sanatçı amatörce 8 albüm yaptı. Profesyonel anlamda ilk albümü "Alem Buysa Kral Sensin" le 1993' te yayınlandı.Daha sonra "Bebeğim" ,"İnsan Hakları" ve "Sevdalıyım Hemşerim" adlı çalışmalarını yayınladı.

1994' ün ikinci yarısında Prestij Müzik şirketine Hilmi Topaloğlu ve Burhan Aydemir' den sonra üçüncü ortak olarak giren Kırmızıgül, sanatçı kişiliğinin yanı sıra yapımcı olarakta müzik sektörü içindeki yerini aldı.

Mahsun Kırmızıgül'ün ortağı ve aynı zamanda sanatçısı olduğu Prestij Müzik etiketi ile çıkan albümleri ise şöyle sıralanıyor: "Nilüfer", "Alem Buysa Kral Benim", "12'den Vuracağım", "İnsan Hakları", "Sevdalıyım Hemşerim", "Yıkılmadım". Bu albümler için çekilip gösterime giren klipler ise, "Hemşerim", "Ağlama Sen", "Bebeğim", "Mavi Göz", "Bende Sizdenim", "İnsan Hakları","Alem Buysa Kral Benim", "Herşeyim Sensin", "Belalım", "Taşralı", "Bu Sevda Bitmez", "Sevdalıyım", "Kardeşlik Türküsü","Yıkılmadım"
gülyabani
cem_karaca.jpg
CEM KARACA71 kez bakıldıMuhtar Cem Karaca 5 Nisan 1945'de istanbul'da dünyaya geldi. Tiyatrocu bir ailenin tek çocuğuydu ve sanatçı bir ailenin çocuğu olmak onun sanatla içiçe büyümesini sağladı. Ortaöğretimini Robert Koleji'nde yapan Cem Karaca'nın müzikle tanışması oldukça ilginçtir. Ergenlik çağındayken hoşlandığı kızı etkilemek amacıyla şarkı söylemeye başlamış ve bu başlangıcın arkasından devam eden olaylar sonucu kendisini müzik piyasasının içinde bulmuştur.Cem Karaca'nın sesinin keşfedilmesi ise annesi Toto Karaca tarafından olmuştur. ilk dönemlerde Jaguarlar, Dinamitler gibi gruplarla amatörce çalışmalar yapan Cem Karaca bu dönemlerde henüz Anadolu müziğiyle tanışmamış batının Rock'n'Roll müziğine gönül vermiş bir şekilde o dönemin popüler parçalarını söylemekteydi. O dönemlerde Cem Karaca'nın en büyük destekçilerinden biri de ilham Gencer'di ve onun orkestrasında müzikal deneyimini o dönemlerde oldukça ilerletmişti. Bu dönemlerde müziğin yanında tiyatro ile de ilgileniyordu Cem Karaca ve çeşitli oyunlarda da görev aldı. Anadolu insanıyla tanışma Cem Karaca'nın Anadolu müziği ile ciddi anlamda ilk tanışması ise askerliği esnasında oldu. Askerliği sırasında Anadolu'yu daha yakından tanımasının yanısıra birgün orada askerliğini yapan birisinin saz çalışı sonucu daha önce son derece ilkel ve sıkıcı bulduğu bu müziğin aslında onun o anki gerçek duygularını yansıttığını ve hiçbir batı müziğinin o sazın içerdiği duyguları içeremeyeceğini anladı. Cem Karaca'nın profesyonel olarak ilk müzikal deneyimi ise Apaşlar grubu ile 1967 yılında Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasında Emrah isimli parçalarıyla aldığı ikincilikle oldu. Aldıkları bu dereceden sonra Apaşlar grubu müzikal çalışmalarına dört elle sarıldı ve daha önceki tutkuları olan batı beat müziği ile yeni tutkuları doğu müziğini sentezleyip Anadolu-Beat tarzında çalışmalara giriştiler. Bir süre sonra arkalarına Ferdy Klein orkestrasını da alarak müzikal altyapılarını iyice güçlendiren Cem Karaca ve Apaşlar grubu Ferdy Klein orkestrası eşliğinde de bir süre yollarına devam ettiler. Bu beraberlik 1969'un sonlarına kadar sürdü ve ortaya çıkan sağlam ve başarılı eserlere rağmen grupta gitarist Mehmet Soyarslan ve Cem Karaca arasında doğan bazı politik anlaşmazlıklar sonucu Cem Karaca ve Apaşlar grubu dağıldı. Bu grubun dağılmasından sonra Cem Karaca kafasındaki gerçek anlamda sol söylemde ve doğulu kimliğiyle Rock müzik yapma düşüncesini gerçekleştirmek amacıyla Apaşlar'ın basçısı Seyhan Karabay'ı da yanına alarak, yeni bir grup kurmak amacıyla genç ve yetenekli bir gitarist olan ünol Büyükgönenç'i ziyarete gitti ve görüşme olumlu sonuçlanınca bu üçlü Cem Karaca-KARDAşLAR grubunu kurma girişimlerinde bulundu ve hep beraber müzisyen arayışına girdiler. Birkaç başarısız kombinasyondan sonra vokalde Cem Karaca gitarlarda ünol Büyükgönenç bas ve ıklığ'da Seyhan Karabay ve davulda Hüseyin Sultanoğlu tarafından kardaşların ilk gerçek kadrosu kurulmuş oldu.Fakat ilk baştaki maddi sıkıntılar nedeniyle Cem Karaca, Almanya'ya biraz para kazanıp gruba adam gibi ekipmanlar alabilmek için Ferdy Klein orkestrası eşliğinde çalışmalar yapmaya gitti. Almanya'dan dönüşte Karaca'nın Almanya'dan getirdiği yeni gitarist Alex Wiska'yı da yanlarına alarak tam gaz çalışmalara başladılar ve Cem Karaca-KARDAşLAR'ın çıkış 45'liği olan Dadaloğlu'nu yayınladılar. Bu 45'liğin listelerde iyi bir sıraya yerleşmesinden sonra çok sağlam 45'lik çalışmalarına devam eden Kardaşlar bir dönem Alex Wiska gruptan ayrıldıktan sonra Fehiman Uğurdemir'le son kadrolarını oluşturup bir süre daha çalışmalarına devam ettiler. dışarıda grubun durumu oldukça iyi gözükmesine rağmen Cem Karaca ve Seyhan Karabay arasındaki tartışmalar Cem Karaca Kardaşlar'ın dağılmasına sebep oldu. Grup Hüseyin Sultanoğlu yerine başka bir davulcu bulduktan sonra gerçekten türk müzik piyasası ilginç bir değiş tokuşa sahne oldu. Cem Karaca, Kardaşlar grubundan ayrılıp Anadolu Pop'un güçlü sesi Moğollar'la birleşirken Kardaşlar'da o dönemliğine konserlerde solistlik yapmak için Moğollar'la anlaşmış Ersen Dinleten'i gruplarına dahil ettiler. Cem Karaca Moğollar'la Anadolu Rock tarzında çalışmalarına Kardaşlar sound'undan çok daha farklı olsa da devam ettiler. Moğollar'ın Cahit Berkay'ın Fransa'ya gitmesi üzerine dağılmasıyla, Cem Karaca yeniden bir grup kurma arayışına girişti ve müzikal kariyerinin en önemli ve olgun dönemlerinden birini yaşayacağı grup olan Cem Karaca-DERVişAN kuruldu. Cem Karaca bu grubu kurarken esas amacı Kardaşlar ve Moğollar'daki Anadolu Rock tarzına devam etmekti fakat gruba yeni giren basçı Oğuz Durukan ve Klavyeci Uğur Dikmen'in uzun süre isveç'te Asia Minor Mission isimli grupla beraber yaptıkları müzikten ötürü batı progressive rock müziği konusunda deneyimli fakat Anadolu- Rock konusunda deneyimsiz olmaları bu grubun soundunun batıya kaymasına sebep oldu. Cem Karaca bu grubu ünol Büyükgönenç ile birlikte kurmuştu fakat daha bir 45'lik yapımına bile girişmeden grupla verilen birkaç konser sonrası grubun kuruluş ilkelerine uyulmadığı gerekçesiyle ünol Büyükgönenç gruptan ayrıldı. Dervişan grubu müzik yaptığı sürece gerçek anlamda birçok kadro değişikliğine uğramış bir gruptu. Bu grubun kilit isimleri ise Cem Karaca ve Uğur Dikmen'di. Cem Karaca'nın Kardaşlar ve Moğollar'da politik rock müziği çalışmalarına (Kardaşlar-Oy Gülüm Oy, Moğollar-ihtarname) yer vermiş olduğu görülse de ciddi anlamda sol söyleme geçtiği ve sanat toplum içindir düşüncesini gerçek anlamda benimsemiş olduğu esas grup Dervişan'dır. Dervişan politik-rock yapmanın yanısıra ingiltere'de King Crimson,Yes,Emerson Lake&Palmer gibi grupların öncülük ettiği progressive rock müziğinin Uğur Dikmen ve Oğuz Durukan gibi ustalar sayesinde türkiye ile tanışmasında önemli rol oynamıştır. türkiye'de bu tarz çalışmalar zaten olmuyor değildi(Barış Manço'nun 2023 albümü gibi) fakat Dervişan gerçekten "Zamanında acaba türkiye'de progressive rock yapıldı mı?" sorularının hepsini safdışı edebilecek nitelikte bir grup olarak türk Rock tarihinde derin izler bırakmıştır. Cem Karaca toplama olmayan ilk LP'sini yine bu grupla çıkarmıştır."Yoksulluk Kader Olamaz" adındaki bu LP adından da anlaşılacağı gibi sol söylemde bir albümdür. Bu albümün kadrosu son ve en uzun sürmüş Dervişan kadrosudur. Basta-Hami Barutçu, davulda-Sefa Ulaştır, gitarda-Taner öngür, klavyede-Uğur Dikmen ve vokalde-Cem Karaca... Dervişan'ın dağılmasından sonra ise Cem Karaca 70'lerdeki son grubu olan Edirdahan'ı kurmuş ve bu grupla Safinaz isminde bir Long Play yapmıştır. Bu Long Play, Barış Manço-Kurtalan Ekspresi'nin 1975 yılı albümleri 2023 ile birlikte türkiye'nin sayılı senfonik rock albümlerindendir.. Edirdahan'dan sonra uzun bir süre Almanya'da yaşayan Cem Karaca yurda döndüğü zaman solo olarak müzik çalışmalarına devam etmiştir. Sanatçının en son albümü, Nisan-1999'un başlarında piyasaya sürülmüş olan "Bindik Bir Alamete Gedeyoz kıyamete" isimli albümdür. Sanatçı Cem Karaca, solunum ve kalp yetmezliği nedeniyle 8 şubat 2004 günü 59 yaşında hayatını kaybettigülyabani
candanercetin15ms.jpg
CANDAN ERÇETİN69 kez bakıldıDoğum Yeri : Kırklareli
Doğum Tarihi : 1963
Kişisel Bilgiler : Candan Erçetin, İlk ve orta okulları Kırklareli’de okuduktan sonra Galatasaray Lisesi´ne girdi. Mezuniyetin ardından, Klasik Arkeoloji dalında İstanbul Üniversitesi´nde Yüksek Lisans öğrenimi gördü. 1979 yılında girdiği İstanbul Belediye Konservatuarı Şan bölümünü 1991 yılında bitirdi.
Kariyeri : 1986 yılında 'Halley' adlı parça ile 'Klips ve Onlar' grubunun elemanı olarak Norveç´de yapılan Eurovizyon Şarkı Yarışması´nda Türkiye´yi temsil etti. Öğrenimi nedeniyle çeşitli şarkı yarışmaları dışında bir süre sahne çalışması yapmadı. Profesyonel müzik hayatına 1989 yılında Siyah & Gümüş adlı gece klübünde Ariie Antique ve Chansons söyleyerk başladı. Daha sonra Caz Bar (Paris Nights Cabaret), Küfe (Restaurant), Royal Bistro, Galatasaray Cemiyeti, Moda Deniz Klübü, Home store ve Swiss Hotel´de (La Com D´or Restaurant) uzun süreli sahne programlarını sürdürdü.

İşkadını
Şarkıcılığın yanısıra, Turizm & Organizasyon, Prodüksiyon, Promosyon ve Menajerlik alanlarında muhtelif çalışmalarda bulundu. Daha sonra Kanal D´de 94 Ekim ayında başlayan ve 17 hafta süren, Kol Düğmeleri adlı Erkek Magazin Programının sunuculuğunu yaptı. Candan Erçetin halen Galatasaray Lisesi´nde müzik öğretmenliğini sürdürmektedir. Sahne programının önemli bölümünü Fransız Chansonsları oluşurmakla beraber, repertuarında Türkçe, İngilizce, İtalyanca, Almanca, İspanyolca ve Yunanca nostaljik şarkılar da yer almaktadır.

Yalan

Geri döndüren gördün mü geçmişi
boşa soldurdun o nazlı gençliği
bir avuç toprak için yor kendini

dünyada ölümden başkası yalan
yalan başkası yalan

zaman kendini benzetmez herkesi
hesapsız açar baharlar pembeyi
açmadığın dalda sözün geçer mi

dünyada ölümden başkası yalan
yalan başkası yalan

sitem etme haberi yok dağların
gözlerini ellerinle bağladın
faydası yok geç kalınmış figanın

dünyada ölümden başkası yalan
yalan başkası yalan
gülyabani
image.jpg
68 kez bakıldıgülyabani
davud_guloglu.jpg
DAVUT GÜLOĞLU68 kez bakıldı1972 yılında Rize'de doğdu.Memur bir baba ile ev hanımı bir annenin 11 çocuğundan yedinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Genç yaşında anne ve babasını kaybettikten sonra bir dönem futbola merak saran sanatçı, Rize Belediye Spor, Salaha Spor gibi amatör futbol klüplerinde 6 yıl futbol oynadı.
Ancak, içindeki müzik sevgisinin önüne geçemeyerek 1991 yılında İstanbul’a gelen Davut, İstanbul'da çeşiti ticari faliyetlerde bulunduktan sonra (fırın, market, sürücü kursu vb...) ailesinin büyük desteğiyle 1998 yılında ilk albümü "Sarılsam da olmayi" ile müzik dünyasına merhaba dedi. Ancak Güloğlu, ilk alübümüyle beklediği başarıyı elde edemedi.Ancak Güloğlu yılmadı.

Değerli sanatçı Arif Sağ’ın açtığı kurslara devam ederek müzik birikimini geliştirdi. Özel kurslarla çalışmalarına devam etti. Bu müzikal eğitimi kendi bilgi ve yetenekleri ile birleştirdi. Karadeniz ritimlerini günümüz müzik anlayışıyla yoğurarak albümünde kendi müziğini buldu.

Bir çok eser besteleyen sanatçı bu albümünde kendi eserlerini seslendirirken diğer besteci ve söz yazarlarının eserlerini de yorumladı. " NURCANIM " albümünde dört eserin söz ve müziği, bir eserin müziği, bir eserin sözü kendisine aittir.

İlk albümü için " ben beni yansıtamadım " diyen sanatçı memnuniyetsizliğini dile getirirken, sanatın eğitim ve çalışmalara gebe olduğunu kendisine bir kez daha kanıtlamış oldu. Bu doğrultuda uzun süren çalışma ve araştırmalar neticesinde " NURCANIM " albümünü yaptı.

2001 yılının ocak ayında çıkan bu albümün ilk klibini , " NURCANIM " ikincisini ise " BENİM BÜYÜK ALLAHIM " adli parçalarına çekti. Son zamanlarda en çok satan albüm listelerinde uzun bir süre baş sırayı çeken bu albüm çekilen her yeni klip ile de satış grafiğini yükseltiyor ..

2,5 yıl aradan sonra bomba gibi bir albümle geri döndü. "Katula, Katula" ismini verdiği albümünü 2003 senesinde çıkaran Davut Güloğlu albümde söz yazarlığını da ortaya çıkardı. On iki şarkıdan oluşan albümün aranjörü Suat Aydoğan. Davut Güloğlu'nun , bir şarkıda söz ve müzik, üç şarkı da ise söz yazarlığı yaptığı albüm 1,5 senelik bir çalışmanın ürünü...Albümün stüdyo çalışmaları ise tam 1500 saat sürmüş. İlk albümdeki uğurun bozulmamasını isteyen sanatçı bu albümde de a'dan z'ye aynı ekiple çalıştı.

Zeynel Abidin'in çektiği fotoğraflarla yazın her rengini albüme taşıyan Davut Güloğlu ekranlara çıktığı ilk andan itibaren halkın büyük ilgi ve sevgisiyle karşılaştı. Her geçen gün sevenleri ve dinleyicileri artan sanatçı bu büyük ilgiyi verdiği her yeni konserde çok daha yoğun hissediyor.

Sanatçının en büyük hedefi ise kendini özünü ve kişiligini hiç bozmadan sanatında her geçen gün daha başarılı olmak ve bir gün Karadeniz müziğini Avrupa’ya taşıyıp sevdirmek.



Albümleri

Katula,Katula(2003)
Nurcanım(2001)
Sarılsam da Olmayi(1998
gülyabani
1666.jpg
SUAT SUNA67 kez bakıldıSuat Suna, 26 Mayıs 1975, İstanbul. Saint Benoit Fransız Koleji´ni bitirdi. Daha sonra İ.Ü Konservatuarı Keman Bölümü´nden mezun olan şarkıcı halen Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi birinci sınıf öğrencisi.. Profesyonel müzik yaşamına 1993 yılında başladı.

Suat Suna´nın 1993´de Pop Show yarışmasında 1, 2 ve 4.´lükleri, 1992´de Beyaz Güvercin Şarkı Yarışmasında 2´ncilik ödülü, 1993´de İstanbul 4´ncülük ödülleri ile Milliyet Gazetesi´nin Liselerarası müzik yarışmalarında çok sayıda birincilikleri var..
Suna´nın şimdiye kadar sözü ve müziği kendisine ait olan 75 şarkısı bulunuyor. Bu şarkılardan bazıları Asya, Yıldız Tilbe, Fatih Erkoç, Hülya Avşar, Aşkın Nur Yengi başta olmak üzere bir çok sanatçı tarafından seslendirildi.

Suat Suna 6´ncı albümü 'Yolun Açık Olsun' u Prestij Group Kuruluşlarından olan Orjin Müzik etiketiyle müzikseverlere sundu ..
Suat Suna´nın kendi stüdyosunda gerçekleştirilen yapımda yer alan şarkıların söz ve müzikleri ile düzenlemelerinin tamamı kendisine ait.

DİSKOGRAFİ
Ansızın Çektin Gittin
Sözüne Kanmam
Hasret Fenerleri
Rüyam ve Sen
Yapamam Sensiz
Yolun Açık Olsun
gülyabani
1673.jpg
SERTAP ERENER64 kez bakıldı18.11.1971 Amerika California doğumlu.Babası Prof.Dr.Talat Tekin’in Berkeley Üniversitesinde öğrenim görevlisi olması nedeniyle uzun bir süre Amerika´da kaldı.İlk öğretime başlamadan önce Türkiye´ye (Ankara´ya) geldi.
İlk öğretimi Fransızca eğitim veren Tevfik Fikret Lisesi´nde bitirdi ve bu süre boyunca piyano dersleri aldı.Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı sınavlarına girdi ve klarnet bölümünü kazandı.Tüm konservatuar eğitimi boyunca Ankara´da sahne çalışmaları yaptı. Yaz dönemlerinde Bodrum başta olmak üzere, çeşitli tarzlarda (İngilizce pop, rock, heavy metal, punk, caz) müzik yaptı.Konservatuardan 1991-1992 yılında mezun oldu.

İstanbul´daki Lokomotif grubundan aldığı teklif üzerine İstanbul´a geldi.Kısa bir süre Lokomotif´le çalıştıktan sonra Volvox grubu ile Türkiye´de hiç denenmemiş bir sahne çalışmasını gerçekleştirdi ve iki yıl non-stop müzik yaptılar.Akustik gitara merakı olan Özlem kendi kendine bu aleti çalmayı öğrendi. Öğrenmekle kalmadı Akustik gitarla besteler yapmaya başladı.

DİSKOGRAFİ
Kime Ne (1996)
Öz (1998)
Laubali (1999)

gülyabani
76 resim var 7 sayfada 3