Deprecated: Automatic conversion of false to array is deprecated in /home/obidibidi/domains/bidibidi.com/public_html/galeri/include/debugger.inc.php on line 114
sanatçılar - Bidibidi Resim Galerisi

Bidibidi Resim Galerisi


Ana Sayfa Kayıt ol Giriş
Albüm Listesi Son yüklenenler Son yorumlar En çok bakılanlar En beğenilenler Favorilerim Ara
Ana Sayfa > Benim Resim Galerim > gülyabani > sanatçılar

En çok bakılan - sanatçılar
2329.jpg
MUSTAFA SANDAL109 kez bakıldıMustafa Sandal'ın müzik kariyeri : Onno Tunç, Selçuk Başar, Uğur Başar, Garo Mafyan, gibi Türkiye'nin önemli müzik adamlarına asistanlık yaptığı dönemlerde başladı. Kendi müzik ruhunu öğrendikleriyle birleştirerek belki de asıl müzikal kimliği olan bestecilik ve söz yazarlığı yönünü ortaya çıkardı. Zerrin Özer, Hakan Peker, Yonca Evcimik, Ayşegül Aldinç gibi pop müzik yıldızlarına verdiği şarkılar Mustafa Sandal'ı aranan ve gerçek anlamda peşinden koşulan bir besteci ve söz yazarı konumuna getirdi. Düşünülecek olursa yüzü tanınmayan ve pek ortalarda görünmeyen bir şarkı yazarının bu derece popüler olabilmesi için Türkiye yeni ve alışılmamış bir durumdu. Yaptığı şarkıları müzik piyasasına verirken kendi adına bir albüm çıkartmak için daha fazla öğrenmeyi, daha iyi bilmeyi, daha çok biriktirmeyi bekledi. Bu süre zarfında müziği akademik yönüyle incelemeyi ve müzik teknolojisini yakından takip etmeyi ihmal etmedi.

Uzun çalışmalar sonucu artık kendi yaptığı şarkıları kendi söyleme kararı aldı ve 1994 yılında ilk albümü "Suç Bende"yi çıkardı. Bu albüm 1,5 Milyon MC ve 200 Bin CD tirajıyla, pop müzik albümlerinin ulaşabildiği satışların çok ötesine geçti ve Mustafa Sandal'ı tartışmasız bir star yaptı. Suç Bende isimli albüm piyasaya verildikten üç ay sonra Mustafa Sandal Türkiye turnesine başladı. Bir seneden çok daha kısa bir süre içinde Türkiye'de 140, Avrupa'da 30 konser vererek kırılması güç bir rekora imza attı. İlk albümün başarısından sonra Sandal bestecilik ve söz yazarlığıyla yetinmek istemedi. İlgi duyduğu başka bir alan olan ve asistanlık yaptığı dönemlerde öğrenmeye başladığı şarkı aranjörlüğü yönünü geliştirmeye karar verdi. Bu yüzden evine bir HomeStudio kurarak oldukça uzun bir zaman bu dalda çalışmalar yaptı.

Klavye, gitar, bilgisayar, müzik programcılığı konularında bu işin ustalarıyla çalıştı. 1995 yılında diğer sanatçı arkadaşlarına verdiği şarkıların yanı sıra ilk kez bir albümün aranjörlüğünü ve müzik direktörlüğünü üstlendi. Sibel Alaş'ın Adam adlı albümüne aranjör ve müzik direktörü olarak imza attı. 1996'da Londra'ya yerleşti ve müzik çalışmalarını orada sürdürmeye karar verdi. Yaklaşık iki yıl aradan sonra ikinci albümü "Gölgede Aynı" adlı albümünü hazırladı. Satışları ise rekor düzeye ulaştı. 2 Milyon MC ve 600 bin CD ile zirveye oturdu. Bu albümde de tam 140 konser vererek rekor üstüne rekor kırdı. Bu albümün ilk albümünden farkı tam anlamıyla bir Mustafa Sandal Prodüksiyonu olmasıydı. ilk albümdeki bestecilik ve söz yazarlığı perfonmasına albümün aranjörlüğü ve süpervizörlüğünü de ekledi. Gölgede Aynı yüzlerce yurtiçi ve yurtdışı konserleriyle örneğine az rastlanır bir Mustafa Sandal fanatizimini de beraberinde getirdi.

Bir zamanlar hayal edilmesi bile güç olan stadyum konserlerinin serisini her konserde en az 20 bin kişiye seslenerek başarıyla tamamladı. Mustafa Sandal albümleri ve konserlerindeki başarıyla yetinmeyerek müziğin görsel yanı diyeceğimiz müzik videolarında daha önce denenmemiş temalar kullandı. Bir Anda'ya action tarzında çektiği klip gösterime girdiği ilk gün büyük dikkat çekti. Ve en istek alıp yayınlana klip olarak listelerin üst sıralarında kendine yer buldu. Bütün bunlar olup biterken Mustafa Sandal başkaları içinde çalışmayı ihmal etmedi. Son çalışmalarına Türkiye'nin önemli kadın vokallerinden İzel ve Reyhan Karaca örnek gösterilebilir. Halen konser ve beste çalışmalarına devam eden Mustafa Sandal'ın merakla beklenen üçüncü albümü piyasaya çıktı.
gülyabani
288.jpg
HANDE YENER106 kez bakıldı12 Ocak 1973 yılında İstanbul'da doğdu. Liseyi İstanbul'da bitirdi. Bir ablası var. Liseden sonra evlendi. Çağın adını verdiği bir oğlu var.
Evliyken bir giyim mağazasında satış elemanı olarak çalışmaya başladı. Çalışırken 1992 yılında Sezen Aksu ile tanışarak hem vokalisti hem de asistanı oldu. "Deli Kızın Türküsü" albümünde Sezen Aksu'ya vokal yaptı ve yaklaşık 40 konserde sahnede Sezen Aksu'ya vokal yaptı.
1993 yılında Sezen Aksu'nun yanından ayrıldı ve Erdem Siyavuşgil'den şan dersleri aldı. Aynı dönemde Cem Özer'in televizyon programında şarkı söyledi. 1994 yılında boşandı.
Antalya'da çeşitli barlarda 3 yıl süreyle şarkı söyledi. Daha sonra İstanbul'a dönerek İstanbul'da sahne almaya başladı. 2000 yılında "Senden İbaret" adli ilk albümünü çıkardı. 2001 yılında ilk albümünün remixleri ile karşımıza çıktı.
2002 yılında "Sen Yoluna Ben Yoluma" adlı albümü ile zirveye çıkan Yener daha sonra "Aşk Kadın Ruhundan Anlamıyor" isimli albümü ile büyük beğeni topladı. Müzikal başarısını "Apayrı" isimli albümüyle sürdüren sanatçı, son albümünde bir kez daha Erol Köse ile çalıştı.
gülyabani
ebru_yasar.jpg
EBRU YAŞAR101 kez bakıldı08.08.1977 Ankara doğumlu. Müziğe duyduğu ilgi nedeniyle küçük yaşlardan itibaren sahne hayatı ile tanıştı. Zaman ilerledikçe sesinin değerini fazlasıyla fark eden Sanatçı yakın dostlarının da teşviki ile albüm çıkartmaya karar verdi ve 1955 yılında 'Bu Sahilde' adlı albümünü çıkarttı Albümü ile aynı adı taşıyan parçası çok beğenildi ve bir anda top listelerinde 1. sıraya yerleşti. Başarısından dolayı aynı yıl Magazin Gazetecileri Derneğinin yılın Kadın sanatçısı ödülünü kazandı. Gün geçtikçe yıldızı parlayan Sanatçı 3 yıl aradan sonra 1998 yılında IDOBAY Müzik Yapım'a transfer oldu.
1999 yılında IDOBAY etiketi ile 'Seni Anan Benim için Doğurmuş' aldı albümünü çıkarttı.
Albümü ile fırtınalar estiren Sanatçı özellikle albüm ile aynı ada taşıyan parçası sayesinde küçükten büyüğe herkesin sevgisini kazandı. Albümün başarısı nedeniyle Magazin Gazetecileri Derneği tarafından yılın kadın şarkıcısı seçildi ve aynı yıl Kral TV tarafından yılın kadın Sanatçısı ve 'Seni Anan Benim Için Doğurmuş' adlı parçası yılın şarkısı ödüllerini aldı. Albümünde bulunan 'O Beni Sırtımdan Vurdu' ve 'Yalan' adlı parçalarına da klip çeken Sanatçı aynı ilgiyi 2 parçasında da tekrar yaşadı. ITÜ Devlet Konservatuarı Türk Sanat Müziği bölümü 2. sınıf öğrencisi olan Ebru YAŞAR yoğun çalışmalarının yanı sıra eğitimine devam ediyor. Şu sıralar yine IDOBAY etiketi ile yeni albüm çalışması içerisine giren Sanatçı önceki albümlerinde olduğu gibi son albümü ile de başarısından fazlasıyla söz ettirecek.

Hobi: Arkadaşlarıyla zaman geçirmek
Fobi: Nazardan korkuyor
Burcu: Aslan
gülyabani
1167238356fer_b.jpg
97 kez bakıldıgülyabani
hulya-avsar.jpg
HÜLYA AVŞAR93 kez bakıldıGerçek Adı: Hülya Avşar
Doğum Yeri: Edremit, Balıkesir
Doğum Tarihi: 08.10.1963

Boy : 1.62 m
Takma Adı : Avşar Kızı

Onu Ünlü Yapan Ne? 1983: Bulvar Gazetesinin düzenlediği güzellik yarışmasında birinci olmuştu.

Birliktelikleri:
Eşi: Kaya Çilingiroğlu, (İkinci Eşi)

Ailesi:
Annesi: Emral Avşar
Kardeşi: Helin Avşar
Kızı: Zehra.

Ödüllerinden Bazıları:
1993: Moskova Film Festivali - En İyi Kadın Oyuncu, Berlin in Berlin

Eğitim:
- Ankara Cumhuriyet Lisesi

1983 Türkiye Güzeli seçilmişti, ancak daha sonradan evli olduğu ortaya çıkınca tacı geri alınmıştı
Liseden sonra DSİ Spor Klübü ile birçok yüzme müsabakasına katıldı.
Uzun bir dönem Hülya Avşar Show ile ekranlardaydı, bir programına konuk olarak katılan Ricky Martin'in poposuna ellemesi olay olmuştu.
Aynı Showun bir başka programında bir kutlama sırasında Türk Bayrağı baskılı bolanlara tekme attığı için mahkemeye sevkedilmişti.
Hülya adlı derginin sahibi, aynı zamanda dergide editörlük de yapıyor.
Tenis oynamayı seviyor, 2001'de TED çiftler turnuvasında birinci olmuştu.
Bir dönem Tanju Çolak ile birlikte olmuştu.
Tek kişilik tiyatro, şarkıcılık, reklam oyunculuğu gibi işlerle de uğraşıyor.
gülyabani
_ZAA4295.jpg
FUNDA ARAR91 kez bakıldı1975 yılında Ankara'da doğdu. İlk öğrenimini Ankara'da, orta ve lise öğrenimini babasının görevi nedeniyle Muğla ve Adapazarı'nda tamamladı. Müziğe olan ilgisi ve yeteneği küçük yaşlarda fark edilen Funda Arar, ilkokul 3. sınıftan itibaren mandolin ve solfej dersleri almaya başladı.1992 Yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı sınavını ilk 5'in içine girerek kazandı. Okulu bitirdikten sonra iki yıl boyunca müzik öğretmenliği ve sahne çalışması yaptı.
2000 yılı Mart ayında sessiz sakin görünümlü hüzünlü gencecik bir kız üzerinde siyah bir manto güvercinler arasında "sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında / yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum / yolumun karanlığa karışan noktasında / sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum" diye haykırıyordu. Necip Fazıl Kısakürek'in şiiri "Kaldırımlar" şarkı olmuş ve Türkiye Funda Arar'ı bu şarkıyla tanımıştı. Güçlü sesi usta yorumuyla dikkatleri çekmişti .

Bu hüzünlü şarkının ardından Funda Arar "Aysel" le bizi 1950'li yıllara götürdü. O yılların atmosferinde ustaca Tango yapıyordu. Ardından "Sonu Yok Bu Aşkın" ile Funda Arar bu kez bir kumsalda yalnızlığı ve hüznü anlattı. 2001 yılının Şubat ayında ise Kıraç ile birlikte yaptığı düet albüm ile karşımıza çıktı. İlk kliplenen şarkı "Sevgiliye" oldu bu albümde. "Sevgiliye albümünün bir başka özelliği ise Funda Arar'ın bestecilik yönünü ortaya koyan ilk çalışma olmasıydı. Sözleri ve Müziği Funda Arar'a ait "Seni Düşünürüm" ün klibinin yayına girmesiyle birlikte çok daha geniş kitleler onu tanıdı ve sevdi.

Funda Arar'ın 2002 Mart ayında ikinci solo albümü Alagül'ü müzik severlerin beğenisine sundu. Bu albümünden "Alagül" "Seninim" "Belki Bir Gün' "Arapsaçı " ve "Affet" şarkılarına klip çekildi. Bu albüm ile birlikte 2002 ve 2003 yılında Üniversitelerin Bahar şenlikleri, festivaller ve bayi toplantıları içeren yoğun bir konser dizisi gerçekleştirdi.

Magazin Gazetecileri Derneği'nden 2002 yılında Kıraç ile birlikte yaptığı Sevgiliye albümü dolayısıyla en iyi çıkış yapan sanatçı ödülü aldı. 2003 yılının ekim ayında üçüncü solo "Sevda Yanığı" albümü ile dinleyenlerine ulaştı. Bu albümüyle hayran kitlesini çoğaltan sanatçı, müzik dünyasında kalıcı olduğunu bir kez daha kanıtladı. Bu albümü ile Hürriyet gazetesi 31. Altın Kelebek yarışmasında en iyi çıkışı yapan sanatçı ödülünü aldı.

2006 yılında müzik marketlere sunduğu "Son Dans" isimli albümüyle çıkışını sürdüren Funda Arar, Türkiye'nin en güçlü ve en sevilen bayan vokallerinden biridir...
gülyabani
erkin_koray.jpg
ERKİN KORAY88 kez bakıldı25 Haziran 1941 İstanbul doğumludur.
Annesi İstanbul Belediye Konservatuarı'nda Klasik Batı Müziği piyano öğretmeni olduğundan dolayı ilk enstrümanı piyano oldu. Hatta kendisine sorulduğu zaman:
- "Ben piyano çalmaya nasıl başlamış olduğumu bile bilmiyorum. Bu enstrümanı doğal olarak çalıyorum.Ben gitarcıyım!", der.
Alman Lisesi'nde okurken aynı zamanda konservatuara da devam etti. Gitara başlama tarihi 1956, ilk konser ise (piyanoyla) 29 Aralık 1957 Galatasaray Lisesi'ndedir. O konserdeki repertuarı veriyoruz:
1) Ain't That a Shame - Fats Domino
2) Whole Lotta Shakin' Goin' On - Jerry Lee Lewis
3) Hound Dog - Elvis Presley
4) I'm Walkin' - Fats Domino
5) Don't Be Cruel - Elvis Presley
Bu konser Erkin Koray'ın hayatının büyük bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. O güne kadar Elektronik ve Atom Mühendisi olmak isteyen Erkin, belki kaderin cilvesi, belki de normal netice olarak, kendi tabiri ile "Elektronik Müzik Mühendisi" olur.
O konseri, tam bir ay sonra 25 Ocak 1958 de Eminönü Halkevi, 20 gün sonra Alman ve arkasından Avusturya Lisesi konserleri izler. Ve artık önüne geçilemeyen bir konserler zinciri birbirini takip eder. Gazeteler kendisinden "Rock'n'Roll Kralı" diye bahsediyorlardır artık...
1963 - 65 yılları arası askerlik yıllarıdır. Hava Kuvvetleri Caz orkestrası'nda Gitarist - Solist olarak görevini yapar. Söylediği şarkıların notalarını 14 kişilik orkestraya yazar. "Rock şarkılarını büyük orkestra ile söylemek çok şahane bir olaydı. Neredeyse askere tekrar gideceğim geliyor", diye bahseder o yıllardan...
Askerden sonra "olayı yerinde incelemek" amacıyla doğru Almanya'ya gider. O sırada Beatles'ın da oradan şöhret olmuş olduğu, müziğin kalbinin attığı yer sayılan Hamburg'daki Star Club'da alır soluğu... Her gün en az üç İngiliz grubu çalmaktadır Star Club'da... Onları yakından izler. Bir çoğuyla da tanışır. Amaç Türkiye'de yapılacak olan şeyin hakkını vermektir. Bu arada Hiccups adlı bir Alman Grubu'yla da sahneye çıkmayı ihmal etmez. Ki, daha sonra o grubun basçısı Bernhard Weber'i yanına alarak dönecek ve bu olay Türkiye'de Hard Rock döneminin başlangıcı olacaktır.
Diğer yandan ilk Elektro - Bağlamayı da Şemsi Yastıman'a tarifini vererek yaptırıp, o konuda da bir ilk olur. "Ben sazcı değilim. Saz çalanlara örnek olsun diye yaptım", der ama, sahnede kullanmayı da ihmal etmez.İki yıl sonra, askerden önce yaptığı "Bir Eylül Akşamı" adlı plak (kendi öyle diyor) sayılmazsa, ilk plağını dolduruyor: "Kızları Da Alın Askere - Aşk Oyunu". Onu "Anma Arkadaş, Sana Birşeyler Olmuş, Kendim Ettim Kendim Buldum" gibi 45'lik plaklar takibediyor. (Diskografi bölümünde, çıkmış olan plakların tam listesini bulabilirsiniz)
1971'de Fransa'ya gider, döndüğünde "Yağmur" piyasaya çıkar. 1974'te ise "Şaşkın, Fesuphanallah, Estarabim, Arap Saçı" ile bu sefer başka bir döneme imzasını atar. Sonra uzunca bir yurtdışı seyahati 1975 -1984 yılları arasına rastlar. 1983 yılında Kanada'da bir kız çocuğu sahibi olur. Bu onun dönüş sinyalidir. Çünkü: "Ben çocuğumu en az 18 yaşına kadar Türkiye'de büyütmek isterim", der.
Dönüşten sonra özel durumları yüzünden, "kızı ayağa kalkacak yaşa gelinceye kadar" bir aradan sonra, yine bir İLK'e adını yazdırır: İstanbul Beyoğlu'nda BİLSAK (Bilim, Sanat, Kültür Merkezi) nde ilk Rock Bar açılır.
"Bu da Elli'sinden sonraki ilk ...", diyor kendisi bu işe... Şimdi yüzlerce Rock Bar var Beyoğlu'nda... Orada eşine rastlanmayacak değişik bir formasyonla sahneye çıkar. Önünde klavye ve sırtında gitar...
Her babayiğidin harcı olmayacak bir gösteri yapıyor Erkin Koray sahnede...
gülyabani
1212.jpg
EDİP AKBAYRAM87 kez bakıldı29 Aralık 1950'de Gaziantepte doğdu.Henüz dokuz aylıkken çocuk felcine yakalandı. Bu kötü hastalığın pençesinde çocukluğunu geçiren Edip Akbayram'ın müziğe tutkusuda çocukluk yıllarında başladı. "Haftalığımdan biriktirdiği paralarla ünlü pop şarkıcılarının konserlerine gider, eve döndüğümde aynanın karşısında onların taklitlerini yapardım." diyor Akbayram o yıllar için. Çocukluk yıllarında bir orkestra kurarak amatör olarak evlerinin yakınındaki bir düğün salonunda çalıştı.

Lisede kurdukları orkestrada Pir Sultan'ın, Karacaoğlan'ın deyişleri üzerine yaptıkları besteleri çalıp söylediler. İlk plağını da lise yıllarında yaptı: ‘‘Kendim ettim kendim buldum. İlk plağını çıkardığı grubun adı Siyah Örümcekler'di. Plakta zaten "Siyah Örümcekler-Gaziantep Orkestrası" ve "Edip Albayram ve Siyah Örümcekler" başlıkları altında iki farklı baskıyla çıktı.
Gaziantep'ten sonra Adana ikinci adresi oldu Edip Akbayram'ın. Adana, Akbayram'ın kurduğu orkestrayla ilk sahneye çıktığı kenttir. Burada "Beyaz Saray" adlı bir gazinoda çalışmaya başdı.
Akbayram yoksulluk içinde geçen bir çocukluktan sonra, liseyi bitirip kapağı İstanbul'a attığında yıl 1968'dir. Liseyi bitirdiği zaman hep öğrenmeyi istediği mesleğin, doktorluğun eğitimini almak için üniversite sınavlarına girdi ve diş hekimliğini kazandı. Ne var ki müzik ağır bastı ve bu meslekten vazgeçerek kendini müziğe verdi. "Zaten diş hekimi olsaydım, babamın bana muayene açacak parası yoktu ki!" diyordu sanatçı geçirdiği o yoksulluk yılları için.
İstanbul'a geldikten sonra 1971'de Altın Mikrofon Yarışması'na katıldı.Aşık Veysel'in bir şiirinden esinlenerek gerçekleştirdiği ilk bestesi olan "Kükredi Çimenler" ile birinci oldu. 1974'te Dostlar Orkestrası'nı kurdu ve Anadolu pop müziğinin önde gelen isimlerinden biri oldu.Daha sonra Kara Kuzu, Deniz Üstü Köpürür ve Garip adlı 45'liklerimle ödüller aldı ve ünü yurt çapında duyulan bir sanatçı oldu. "Aldırma Gönül" ve "Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz" adlı parçalarıyla satış rekorları kıran ve altın plak kazanan sanatçının çeşitli kuruluşlar tarafından verilen 250 kadar ödülü mevcuttur.
Edip Akbayram, zirveye çıksa da müziği paraya tercih ettiği için çocukluk yıllarındaki yoksullukların benzerlerini bu dönemde de yaşadı. "Bu ülkede arabeskin altın çağını yaşadığı yıllarda asla müzikteki çizgimden ödün vermedim. Zaten 12 Eylül sonrası beni kimse çalıştırmadı. 1980'den 1984 yılına kadar, koskoca bir dört yıl. Zor yıllardı o yıllar. Kimse bana iş vermedi. Karımın bileziklerini ve alyanslarımızı sattık. 12 Eylül sonrası beni canavar gibi görmeye başladılar." diyor Edip Akbayram o yıllar için.
80'ler Edip Akbayram ve benzeri müzik yapanlar için zor yıllardı. Arabesk okumasını istediler, büyük paralar teklif ettiler. Reddetti. Sesi soluğu duyulmaz oldu müzik piyasasında. 1981-88 arasında bestelerinin TRT'de çalınması yasaklandı. Ama 90'ların ortasından itibaren, özellikle ‘‘Türküler Yanmaz’’ albümüyle yeni bir çıkış yaptı ve kendi çizgisinde sapmadan yürümeye devam ettiğini gösterdi. Can Yücel'in, Oktay Rifat'ın, Ahmed Arif'in, Vedat Türkali'nin yapıtlarından bestelediği şarkılar vardı bu albümünde.
Edip Akbayram başlangıçtan itibaren ne yapmak istediği şöyle açıklıyordu: "Kalıcı bir şeyler yapmak istiyordum. Fikret Kızılok ve Cem Karaca'nın Anadolu ezgilerini pop çizgisinde söylemelerini örnek olarak aldım. Renk ve çizgide tamamen bir Edip Akbayram olarak geliştirdim. Toplumcu müzik yapmak istedim. Müziğimde geniş halk kitlelerinin yaşamı, sorunları olmalıydı. Ancak sivri, ucuz kahramanlıklardan da uzak durmaya çalıştım. İnançlarımdan, düşüncelerimden, politikamdan taviz vermeden, müzik tekniğinden yararlanarak, sorunlu, yoksul, geniş halk kitlelerine ulaşmak, daha çağdaş bir şeyler yapmak istiyordum."
Bugün geçimimi kaset ve konserlerimden gelen paralarla sağlayan sanatçının bir de iki ortaklı küçük bir inşaat şirketi bulunuyor. Çevre düzenlemeciliği, TIR taşımacılığı, küçük çapta bina yapımıyla uğraşıyor.Ayrıca, 1979 yılında Ayten hanım ile evlenen sanatçının bu evliliğinden Ozan ve Türkü adlarında bir oğlu, bir kızı var.
gülyabani
adsız~5.bmp
BURCU GÜNEŞ87 kez bakıldıMüzisyen olan babası Ali Güneş ve Bige Özkan'ın tek kızı olan Burcu Güneş İzmir Alsancak'ta dünyaya geldi.
Babasının müzikle dolu olan dünyasında küçücük bir çocukken bile heran evdeki veya babasının çalıştığı yerlerdeki müzik provalarında var olabilecek pek çok şeye iştirak ederek ileride kendisinin de bu yolu seçeceğini göstermeye başlamıştı.

Sürpriz sayılmayacak ilk sahne deneyimine babasına vokal yaparak başladı. 13 yaşında İzmir'den Antalya'ya taşındıklarında profesyonel sahne çalışmalarına ilk adımını atmış oldu. Bir süre sonra babası ile kurdukları Dio, Trio ve orkestralarla, büyük otellerde ve tatil köylerinde jazz ve pop müzik şarkıları söyleyerek, okulunuda ihmal etmeyen Burcu kendisini gerçek anlamda müzikle iç içe yetiştirmeye devam etti. Bu sırada ilk şan derslerini ve müzik eğitimini almaya başladı.

İlkokul ikinci sınıfta iken, annesi ve babası boşandıklarında, babasında kalan Burcu, yıllarca annesine duyduğu özlemin birikimi sonucunda 18 yaşına gelince İzmir'de onunla yaşamaya başladı. Aynı yıllarda İzmir 9 Eylül Devlet Konservatuar Müdürü Prof. Müfit Bayraşa'dan şan, artikülasyon ve solfej dersleri alarak kendini geliştirdi.

İzmir'in büyük otellerinde ve jazz klüplerinde çalışırken bir yandan Müfit Bayraşa ile çeşitli festivallere ve müzik yarışmalarına katıldı. Bu sırada tanıştığı bir müzisyen arkadaşıyla ortak beste ve söz çalışmalarının bulunduğu bir demo kaset hazırladı. 1998 yılında Raks Marş Müzik şirketine yollanmış deneme kaset Garo Mafyan, Koral Sarıtaş ve Galip Kayıhan tarafından dinlenince, hemen İstanbul'a davet edildi. Böylece ilk albüm çalışması olan "Aşk Yarası" ortaya çıkmış oldu.

Daha sonra "Tılsım" Albümü ile sevenleriyle buluşan Güneş,albüm öncesi yoğun çalışma temposu ile müzik dünyasına başarılı bir albüm sundu.
2004 senesinde "Ay Şahit" albümünü hazırlayan Güneş aynı ismi taşıyan şarkı ile uzun süre müzik listelerinin üst sıralarında yer aldı.
gülyabani
aa258yk.jpg
AYLİN ASLIM83 kez bakıldı1994’ten itibaren İstanbul'un çeşitli canlı müzik mekanlarında yabancı coverlar söyledi.



1996’da beş kızdan oluşan “Zeytin” adlı rock grubuyla canlı müzik piyasasında dikkatleri çekti.



1998 Roxy Müzik Günleri’nde 2.’lik ve 1999 Roxy Müzik Günleri’nde Jüri Özel Ödülü kazandı.



1998’de “Süpersonik” adlı grubu kurdu ve oldukça alışılmadık elektronik altyapılı parçalardan oluşan repertuarına karşın kısa sürede kendine has bir izleyici kitlesi yarattı.



2000’de “Gelgit” isimli alternatif elektronik pop albümünü Power Records’dan çıkardı.



2000’de müzikal direktörlüğünü yaptığı “H2000” organizasyonunda, BUSH, Chumbawamba, GusGus, Lamb Jay Jay Johanson gibi dünya müzisyenleriyle aynı sahneyi paylaştı.



2001’den itibaren H2000, Creamfieds ve Rockistanbul gibi büyük organizasyonlarda ve Tindersticks, HIM, Placebo, Macy Gray ve Queen Adreena gibi büyük konserlerin açılışında sahne aldı.



2003’te Mor ve Ötesi, Athena, Bülent Ortaçgil, Vega, Feridun Düzağaç, Bulutsuzluk Özlemi ve Koray Candemir’le birlikte “Savaşa Hiç Gerek Yok” single’ında yer aldı.



2003’ten itibaren elektronik sound üzerine kurulu ilk albümünün şarkılarını sahnede “Süt’lü” adını verdiği proje dahilinde, sert rock versiyonlarıyla söyledi.



2003’te ilk albümünde yer alan “Senin Gibi” isimli şarkısı Yunanlı pop müzik sanatçısı Teresa tarafından Yunanca yorumlandı. Teresanın albümü 2005 yılı içerisinde Türkiye’de de yayınlanacak.



2004’te Murathan Mungan’ın “Söz Vermiş Şarkılar” albümünde “Kimdi Giden Kimdi Kalan” şarkısını yeniden yorumladı.



2004’te DJ Mert Yücel’le birlikte yaptıkları “Dreamer” adlı İngilizce single İngiltere’de Baroque Records UK tarafından yayınlandı ve İngiltere’de Balance Chart UK’de 3 numaraya, Amerika’da Balance Chart USA’de 1 numaraya kadar yükseldi.


2004’te Fatih Akın’ın “Duvara Karşı” filminde ilk albümünden “Senin Gibi” adlı şarkısı yer aldı.



2005’te Teoman’ın “Balans ve Manevra” filminde rol alan Aylin Aslım, filmin Pasaj Müzik tarafından yayınlanan soundtrack’inde Teoman’ın “Bazı Yalanlar” isimli parçasını yorumladı.



2005’te Bulutsuzluk Özlemi’nin “Felluce-Bağdat” adlı single albümünde “Bağdat Kafe” adlı şarkıda vokalde Nejat Yavaşoğulları’na eşlik etti.



2005’te Kutluğ Ataman’ın çektiği “İki Genç Kız” filminin soundtrack’inde ilk albümünden “Keşke” adlı şarkısı yer aldı.
gülyabani
gulsen-yatutarsa.jpg
GÜLSEN80 kez bakıldı29 Mayıs 1976'da İstanbul'da doğdu. İlk orta ve lise öğrenimini tamamladıktan sonra İTÜ Türk Müziği Bölümü'ne girdi. Bu arada barlarda şarkı söylemeye başlayan Gülşen, Özkan Turgay'la tanıştı. Zaten Özkan Turgay ile tanışması da onun için belki de hayatının en büyük olayı idi.
İlk albümünü 1996 yılında çıkaran başarılı sanatçı bir yıl sonra Türk Pop Müziğinde en iyi kadın vokal ödülünün de sahibi oldu.
İlk albümünü Raks Müzik'ten çıkaran Gülşen iyi bir çıkış yakalamıştı.Fakat bu çıkışın ardından bir süre sonra Gülşen müzik yaşamına 3 sene kadar bir ara verdi. Tam elini ayağını müzik piyasasından çekti derken 1999'da Prestij Müzik'ten "Erkeksen" adlı albümünü çıkardı

Yine bir 3 sene kadar ara verdikten sonra "Şimdi" albümü ile yeniden güzel bir çıkış yakaladı. 2004 yılında "Of Of" albümüyle çıkışını sürdürmesi bekleniyor.
gülyabani
2418.jpg
MURAT KEKİLLİ78 kez bakıldıMurat Kekilli, "Bu akşam ölürüm" deyip kaybolmuştu. Onu inzivaya çekildiği Tekir yaylasında Aksiyon buldu

Murat Kekilli... "Bu akşam ölürüm..." şarkısıyla bir anda Türkiye'nin gündemine bomba gibi düştü. Kekilli'yi gündemin ortasına oturtan onun parçasının ve sesinin güzelliğinden çok, insanları etkilemesi oldu. 200 kişinin intiharını ona yüklediler. Bu tartışmalar birkaç ay sürdü. Ama Murat Kekilli, İstanbul'a ve bu gereksiz, saçma tartışmalara daha fazla dayanamadı, herşeye sünger çekip gitti. Küstü İstanbul'a, daha doğrusu insanlara. Kendi deyimiyle insanların iki yüzlülüğüne. İnzivaya çekildi. Sadece çalışmaları için İstanbul'a geldi. Bunun dışında hep kendi toprağında, doğup büyüdüğü memleketi Adana'da kalmayı yeğledi. Aslında Kekilli istese de İstanbul'da ya da insanların hayatı menfaatlaştırdığı başka bir yerde yaşayamazdı. O kendini bulacağı, yapaylıktan uzak, kendi halinde mütevazı bir insan olmayı tercih ediyor. Bu yüzdendir ki, kendisine teklif edilen milyon dolarları, dizi filmleri, reklamları elinin tersiyle itti. Herkes yapımcısından Mercedes, Jeep ya da BMW isterken o sadeliğini burada da gösterip Wolksvagen Golf marka arabayı tercih etti.
Kekilli şu anda Tekir Yaylası'nda kendi çabalarıyla yaptırmış olduğu evinde yaşıyor. Zorunlu işler haricinde buradan hiç ayrılmıyor. Elinde gitarı ya evinin balkonunda ya da ormandaki çam ağaçları arasında şarkısını çalıyor, kendi sesini kendisi dinliyor. Tam istediği gibi herşey doğal. İnsanlarla ilişkileri de çok farklı, kimisinin oğlu, kimisinin ağabeyi, kimisinin de arkadaşı. Tekir'de herkese selam veriyor, 7 'den 70'e herkes onun bu tavrından ve duruşundan çok memnun. Kim olursa olsun yolda kalan herkesi arabasına alacak kadar samimi ve tevazu sahibi. Kısaca doğanın ortasında inzivada Kekilli.
Murat'ın evine misafir olduk, küçücük bahçesine dikmiş olduğu çam ağaçlarını, çamların ne kadar uzun sürede büyüdüğünü, ne kadar yararlı ağaçlar olduğunu anlattı. Bir ağacı kurumuş diye günlerce üzülmüş, olayın etkisinden kurtulamamış. Ve eğer günün birinde Kekilli yaşamını tam manasıyla rayına oturtup "ferah"a erip mutlu bir yuva kurarsa doğacak çocuklarının isimlerini şimdiden hazırlamış. Kız olursa; Su, erkek olursa; Toprak. Çocuklarına ismini verecek kadar suya ve toprağa aşık bir insan. Sadece bunlar değil Kekilli'yi farklı kılan. Fikir bazında da marjinal fikirlere sahip. Felesefeyi hayatın kendisi olarak yorumluyor ve Big–Bang Teorisi'nin yanlış yorumlandığını söyleyecek kadar da derin bir bilgiye sahip.
Aksiyon Dergisi olarak Murat Kekilli ile Adana'nın Tekir Yaylası'nda hem yeni kasetinde yer alan şarkılarına eşlik ettik, hem de özel bir söyleşi yaptık. Hayat felsefesinden, fırsatları bir kenara bırakıp döndüğü mütevazı yaşantısına, Arabi'den Hegel'e, ilgilendiği Big–Bang Teorisine kadar herşeyi konuştuk.
İnzivada mutluyum
—Bir anda zirveye çıktınız, sonra sessizliğe büründünüz, hayata mı küstünüz, yoksa ortama alışamadınız mı?
Mutlulukla alakalı birşey. Ben buralarda mutluyum. Yani yaşantının kendisi. Ben İstanbul'un yaşantısını kaldıramadım. Şehrin gürültüsü değil, insanların yaşantısındaki kalite beni rahatsız etti. Genel olarak almıyorum. İstanbul'da çok küçük de olsa bir zümre var, bu zümre, müzik alemine, sanat alemine örnek teşkil ediyormuş gibi görünüyor. Ve bütün Türkiye böyle yaşıyormuş gibi gösteriliyor. Türkiye günlük–güneşlik, insanların sorunları, kaygıları yokmuş gibi gösteriliyor. Açlık yok, ekonomik sorun yok gibi.
—Diğer sanatçılar bundan pek rahatsız oluyormuş gibi gözükmüyor, siz niye rahatsız oldunuz?
Ben bu toplumun bir ferdiyim. Toplumun içinde olmayan bir insan ancak ben rahatsız olmuyorum diyebilir. Ben bu gidişattan rahatsız oluyorum. Ekonomik kaygıları onlar güdüyorsa benim de gütmem lazım. İnsanım, o zaman toplumun bu kaygılarını benim de hissetmem insanlık vazifemdir.
—Eğer İstanbul'da kalsaydınız, belki manevi değil ama maddi olarak çok büyük kazanç sağlayacaktınız.
Çok doğru. Benim kaygım yok. Ben insanların kaygılarını birebir yaşıyorum. İstanbul'da cenazen olursa kimsenin haberi olmaz. Bir evde ölürsün insanlar ancak kokudan rahatsız oldukları için senin öldüğünün farkına varırlar. Burada ilişkiler çok farklı, ekonomik sorunlar var, diğer sorunlar var, benim bile su sorunum var, burada yaşayanlar gibi. Bu sorunlarla boğuşmak, bağırıp çağırmak beni mutlu ediyor. Doğal olacak, yapaylaştığı zaman ben rahatsız oluyorum. Mekanik bir insan olup çıkıyorsunuz. Ben mutluluğu burada buldum. İstanbul'da yaşantılar ve kaygılar çok farklı.
—Peki bu tavrınız nereye kadar devam edecek?
Benim tavrım, ben mezara girene kadar devam edecek. Ya hep beraber cennete gireceğiz, ya da dünyayı cehenneme çevireceğiz.
—Ya müzik dünyası sizin bu tavırlarınızdan dolayı sizi sınırlarının dışına atarsa.
Kendi seçenekleri. Ben terkedilmişlikle karşı karşıya kalacağım diye yaşantımdan taviz veremem. Bu benim yaşantım.
Benim ışıklarım var
—Doğru yerde doğru insanlarla karşılaşırsam çok büyük porjelere imza atabilirim demişsiniz. Karşınıza hiç mi doğru insan çıkmadı?
Böyle bir söylemim var. Ama bu herkes için geçerli. Veriler hazır, önemli olan doğru insanların karşınıza çıkması. Ama orada doğru insanlar yok diye birşey yok. Musa Eroğlu, Cem Karaca, Moğollar, Fikret Kızılok, rehmetli Barış Manço bunlar hep benim için doğru insanlar. 68 kuşağı bana doğru geliyor, çünkü; idealleri var(dı). Bunlar benim takip ettiğim ışıklarım.
—Işıklarınızdan Cem Karaca, bir taraftan Nazım Hikmet'i ağzından düşürmezken, Necip Fazıl'ı da göğe çıkarıyor.
Hayat bir çelişkidir. Bu, doğru bir çelişkidir. En güzel insan birisinin inancına saygı gösteren insandır. Bir insan bir başkası onun fikrini taşımıyor diye çok rahat düşman olabiliyor. İnanılmaz bir ego tatmini var burada. Karşındakini dinlemeden, kendisinin haklı olduğu net yargısı kadar kötü birşey yoktur. Bütün fikirlere saygılı olmak gerekiyor.
Basından çok korkuyorum
—Medyadan niye bu kadar uzaklaşıyorsunuz?
Medya niye benden uzaklaşıyor sence?.
—Bilemiyorum. Belki Anadolu'yu ön plana çıkardığınız içindir.
Doğru, Anadolu benim içimde. Onlar için demek ki Anadolu yanlışmış. Onların yaşantısı İstanbul içindir. Onlara mutluluklar diliyorum. Dolar 2 milyon olsa göbek atacaklar, ben bunun için geldim. Burada doların fırlama ihtimali yok. Birisinin cebinde dolar çıksa yüzüne tükürürler. Kaygıları farklı. Taban benzese de temel tamamen farklı.
—Anlaşılan medyadan çok korkuyorsunuz.
Basın doğru işler yapsın. Madem bu ülkede birinci güçler, o zaman doğru işlerle uğraşsınlar. Ben nasıl korkmayayım. İsteseler bir gecede herşeyi değiştirirler. Niye olumsuzluklarla uğraşmıyorlar. İşlerine geleni yapıyorlar. Canavarlar. Ben korkarım. Hiçbir güvenim yok. Ailemle televizyon izleyemez oldum.. Bir iki gazete ancak okuyabiliyorum.
—Size birisi çıkıp köyün delisi derse ne dersiniz?
Doğrudur. Ben bir deliyim. Bu köyün delisiyim. Allah herkesi deli etsin o zaman. Delilikle akıllılığa çokluğa göre karar veriliyor. Hoşuma da gidiyor deli demeleri. Ben delilikten gocunmuyorum. Tarihteki birçok delinin aslında deha olduğu daha sonra anlaşılmıştır. İnsanlar çekip geldim diye bana deli diyorlar. Dizi çekecek, reklamlara çıkacakken, işi kıvıracakken yapmadı, çekip gitti diyorlar.
—Bana Murat ile Murat Kekilli arasındaki farkı anlatabilir misiniz?
Daha önceki Murat Kekilli de kahve köşesine oturup, okey oyunuyordu, şimdiki de. Şu anda bir değişiklik yok. Aslında kahve kültürü bana ters ama zaman yettiği kadarıyla takılıyorum. Sadece isimde bir uzama oldu. Yaşantımda çok büyük bir farklılık yok. Yaşantımdan taviz verecek değilim.
—Duruş, konum ve tavırlarınız bakımından ideolojiyi bir tarafa bırakırsak sizi Yılmaz Güney'e benzetiyorlar.
Yılmaz Güney'i çok iyi bilirim. Benim sevgililerimden biri. Benim ışıklarımdan biridir de. Benim güttüğüm kaygıları o yıllar önce gütmüştü. Aynı düşünceleri paylaşıyoruz. Tabii ideolojisini bir kenara bırakarak.
Haftada 50 bin dolar teklif ettiler
—Yılmaz Güney'deki bakışın sizde olduğunu fark edenler size dizi teklifinde bile bulunmuş.
Film benim hakım değil. İhanete en büyük gerekçe. Sendeki bakış Yılmaz Güney'den sonra gelen en etkili bakış dediler. Bana haftada 50 bin dolar teklif ettiler. İstediğin mankenle oynacaksın, senaryo hazır, sen evet de tamam. Kabul etmedim. Ben sadece müzik yapmak istiyorum dedim onu da kursağımda bıraktınız dedim. Yaptığımız bu işten bir ekmek yiyip branşlaşabilirsek mutlu olurum. Teklifleri geri çevirdiğim için pişman değilim, olmayacağım da.
—Piyasaya çıkan herkes ben sanatçıyım deyip, herşeye soyunuyor, siz bunlardan daha iyisiniz, neden bu teklifleri geri çevirdiniz?
Biz ilk defa piyasaya çıkacağımız zaman, önüne gelen sanatçıyız diyor eleştirisini kendimize yönelttik ve cevabını kendi kendimize verdik. Çok korktuk, bunlar da kimmiş demelerinden. Sadece müzik yaptığımıza inanıyoruz. Sanatçı değiliz. Gerçek bir sanatçı olmayı isterim. Herkes sanatçı olamaz. Bu yakıştırma insanlar tarafından olur. Kültürü, birikimi, zaman dilimini aşmak lazım. Benliğinle karşı karşıya geldiğin zaman ben diyebilmelisin. Ben diyen şeytanın cennetten kovulmasına benzemesin. Yani benliğini aşmalısın. İnsanlar beni çok sevdi. Doğal ve yalın olduğum için. Bu insanları hayal kırıklığına uğratıp, piyasadakiler gibi olmam. Bu yüzden şimdi sadece müzik yapacağım.
—Değişik yararlı etkinliklerde varsınız, TEMA, kimsesiz çocuklar yararına, belki yarın insanlık için önemli olan başka etkinliklerde bulunacaksınız, sizin gibi başkaları da var bu etkinliklerde ama başka türlü, yani ekmek köfte misali.
Adana'da poliklinik yaptıracaklar, kaç para alırsın dediler. Sadece elemanlarıma verin yeter dedim. Sözleşmeye imza attım. Bizim yanımızda birkaç sanatçı daha vardı, onlar paralarını aldılar. Benim ismim verilecekti polikliniğe. Verilip verilmediğini bilmiyorum, dönüp bakmadım bile. Hayır işinde her zaman varım.
İntiharlar polis kayıtlarında doğrulandı
—Çok hümanist tavırlar ve görüşler sergiliyorsunuz, ama 35 kişinin intiharı ile suçlandınız. Burada bir çelişki yok mu?
35 değil 200 kişinin intiharı sözkonusu. Bu polis kayıtlarında doğrulandı. Bunu ilk defa söylüyorum. Olaylar doğru, intihar teşebbüsü, intiharlar, hepsi doğru. Nedenle araç arasında çok fark var.
—Siz intiharlarda araç mı oldunuz?
Araç değilim. Bir yaprağı bile incitmekten korkarım. Bunun hesabını bir şekilde verirsin.. Hem bu dünyada, hem öbür dünyada. Çıplak ayakla toprağa basarken aman toprağı incitmeyeyim diye korkuyorum. Hele ilkbaharda doğuma gebe olduğunu düşünerek toprağı incitecekmiş gibi basarım. Vakaları polis arkadaşlar doğruladılar. Gel de dehşete düşme. Bu ülkenin "Makber" gibi bir şarkısı var. "Bu akşam ölürüm" şarkısı yazılmış daha sonra sevgilisi karşılık vermeyince şarkıyı yazan intihar etmiş diye uydurmalar ortalığa yayıldı. Bu yüzden dinleyenler intihar ediyormuş.
—Anadolu benim diyorsunuz, Anadolu nerenizde?
Dağa, ağaca değil, ruha hitab etmek lazım. Bazı şeyler anlatılmaz. Sevgi anlatılmaz, aşk anlatılmaz. Seni seviyorum diyor, böyle sevgi olmaz. Onu söylerken onun kabarcıkları başka olur.
—Sevgi nedir o zaman?
Sevgi tarif edilmez aslında. Bazen bir bakıştır, bazen bir dokunuştur, eksiltmektir, çoğaltmaktır, bir yerden alıp bir yere koymaktır. Tam karşılığı herşeydir.
Ben ağıtçı olabilirim
—Müziğinizde Anadolu'nun etkisi nedir?
Anadolu demek toprak demek. Ve o toprağın özü demek. İstanbul da bu coğrafyada ama Anadolu deyince İstanbul aklıma gelmez. Dağlar, ovalardır ve üzerindeki duygulardır Anadolu. Müziğimin kaynağı da budur.
—Müziğinizi nasıl tarif ediyorsunuz?
Benim bir tarzım yok. Ben sadece müzik yapıyorum. Yeri geldiğinde halk müziği yapıyorum, yeri geldiğinde aşk var, yeri geldiğinde sertleşiyoruz, benimle uğraş diyor. Yeri geldiğinde arabeskleş öl benim için diyor. Ruh nereye itiyorsa o şekilde müzik yapıyoruz. İnsanlar "ağıtçı" diyor. Çukurova'da ağıt çok yaygındır. Bundan etkilenip söylüyorlar. Ağıt ama tam ağıt değil. Benim kesin bir tarzım yok.
—Anadolu Rock diye birşey var...
Benimle bir ilgisi yok. Anadolu Rock'un babaları var. Moğollar, Haluk, Teoman, Kıraç gibiler bu işi çok iyi yapıyorlar.
—Müziklerinde belirgin bir isyan yok...
Belirgin olmasa da var. Ama sorunlarla her zaman boğuşuyorum. 21. yüzyıl insanlığın en büyük aybı. İnsanlar dünyanın hemen hemen her yerinde açlıkla boğuşuyor. Kapitalizm olduğu sürece bu hep böyle devam edecek. Açlık kadar kötü birşey yok. Bazıları bu kanla besleniyor. Sistemlerin tamamı bozuk. Ben bu dağların çocuğuyum, karşı koyarım.
—Yörük müsün?
Evet ben bu dağların yörüğüyüm.
—Bu dağlarda Karakeçili yörükleri var.
Çok doğru ben Karakeçili yörüğüyüm. Çocukluğum çadırlarda geçti. Kamyonlara doluşup yaylalara gider, orada yazı yaşardık. Çadırlarda yaşayıp doğayı tamamen içimizde hissederdik. Hamallık yaptım. Hem çalıştım, hem okulla gittim.
—Elazığ'la bir bağlantınız var mı?
Çok yaklaştınız, bunu hiçkimse bilmez. İlk defa söylüyorum. Benim babam Çukurovalı, Ceyhanlı, annem ise Malatyalıdır.
—Felsefeye ilginiz olduğunu biliyoruz, nereden kaynaklanıyor bu ilgi?
Felsefe insanın yaşantısı, birikimi, hayata bakışıdır. Muhyiddin Arabi'yi severim, Feridüddin Attar. Nasıl insan olabilirimin çıkarımları var. Eğer insan insan olmazsa dünya bugünkü halini alır. Demek ki; felsefeden yoksun bir dünya var, ya da sayıları çok az. Yani kendi felsefesini oluşturmuş olanların sayısı yeterli değil. Bugünkü halden hiç kimse memnun değil. Yöneticiler bile memnun değil. Özeleştiri vakti çoktan geçti. İngiltere batacak, Arjantin gitti, Almanya tökezliyor. Tarih kölelerin efendilerine başkaldırmalarıyla doludur. Bir gün mazaallah bir başkaldırırsa ortada hiçbirşey kalmaz. Doğrusunu istersen o günü merakla bekliyorum. Kölelerin başkaldırışını.
—Siz köle misiniz?
Evet ben bir köleyim. Siz sakın özgür olduğunuzu düşünmeyin. Hiçbirimiz özgür değiliz. Eğer bir insan bana biz üniversitenin kapısından içeriye giremiyoruz diyorsa, kazanmış olduğu hakkı elinden alınıyorsa, özgürlükten konuşmak yanlış olur. Birçok şey karıştı. İyi insanla kötü insan karıştı. Evet ben efendilere karşı mücadele veren, verecek bir köleyim, hamalım.
Keşke kıyamet kopsa
—Hamallıktan insanları derin düşüncelere götürecek kadar bir felsefi boyuta nasıl vardınız?
Felsefe bir gecede oluşmadı. Topyekün bir birikimdir. Yaşadığım mahalle şimdi teksas. İnsanlar bir ekmeğin peşindeler. Eğer burası düzelirse, tüm dünyanın düzeleceğine inanıyorum. Oranın düzelebileceği hiç aklıma gelmiyor. Umutsuzluk ile umut arasında bir çizgideyim.
—Çok karamsarsınız.
Karamsar değilim. Aradayım. İnşaallah düzelir diyor insanlar. Neye göre diyor bilemiyorum. Bir gün tam düzelecek diyorum, ertesi gün geliyor kesin düzelmez diye bir düşenceye dalıyorum. Bu benim kişisel bir özelliğimden kaynaklanmıyor. Hal durumundan kaynaklanıyor. Hem içten hem dıştan ülkeye çomak sokuyorlar. Tahtakale diye uyduruk bir yer var. İki beyefendi oturmuş bugün ne yapalımı tartışıyor, bugün doları yükseltelim, ertesi gün geliyor, hadi garibanları sevindirelim diye dolar düşsün diyorlar. Televizyonu açıyorum gülüyorum, gülmemek için açmıyorum, ağlanacak halimize gülecek değilim. Hiçbir kavim hep beraber kıyameti bu kadar istememişti. Kıyamet kopsun, bir an önce gelsin de kurtulalım diye.
—Hegel–Arabi arasında bir bağ kuruyorsunuz...
Üniversiteden bir dekan abimiz bana sordu "Biz daha bunun araştırması içindeyiz, bundan emin değiliz, sen nereden bu kanıya vardın" dedi. Hocam dedim Arabi'nin 70 deve yükü kitabı vardır, hepsi kayıp sadece bir deve yükü kitabı bulundu dedim. Bunlar o dönemde Doğu felsefesinin etkilenmesinden, ellerinde kitapların olmasından dolayıdır. Zaten Batılı düşünürler ve bilim adamları Doğudan çok etkilenmişlerdir. İlk önce dinsel felsefeler. Bunlar mistik Doğu kökenli. Hegel okunduğunda Arabi'den etkilendiği ortadadır. Bir tek farkı zaman. Mutlak bir etkileşim var.
—Big–Bang Teorisine inanıyorsunuz.
Herşey nokta ucu kadar bir iğneydi. Bir boşluk içindeydi. O patladı. Bu toz bulutu halinde sürekli dönüp, soğuyup kütle olup gezegenler, yıldızlar oluştu. Biz hatayı büyük patlamada yapıyoruz. Herşey bir boşlukta oldu. Bu yanlış, zaman ve o boşluk da o noktanın içindeydi. Patlar patlamaz boşluk içinde oluştu. Biz hatayı burada yapıyoruz. Zamanın etkileşimi olabilmesi için bir güce, bir enerjiye ihtiyacı vardır. Bu noktayı plak duvarına kadar getirebiliyorlar. Tahminleri de plak duvarına kadar. Bunların hepsi teori. Ama önemli olan bütün bunları hareketlendirecek güç.
—Bütün bunlar sizi yaratıcıya daha da mı yaklaştırıyor ki, Allah'la dertleşiyorum diyorsunuz?
Herşey aşkla. Kendimi yanlız hissediyorum. Bu yüzden Allahımla dertleşiyorum. Seviyorum demekle olmaz. Aşığım deyip bir ağaca dokunmak değildir, eğer gerçekten seviyorsan dokunursun. Ben bir nevi lisan—ı halimle dua ediyorum. Böyle şeyleri tam olarak anlatamazsınız. Tepkiler, hareketler aslında bunun kısmen dışa vurumu oluyor. Metafizik çok ayrı bir alem. Ama burada taşları çok iyi oturtmak gerekir. Yoksa yaratıcıya isyan başlar.
—Son olarak şunu sormak istiyorum, yeni kaset ne zaman çıkıyor ve yine insanları etkileyecek parçalar var mı?
İki yıldır hazırlanıyoruz. 20 parça var, sadece 10 tanesini kasete aldık. Ekibimle çok iyi çalıştık. Ekim başında kaset çıkacak. "Padişahın kızı", "Seni çılgın" 10 parçadan sadece ikisi.
gülyabani
76 resim var 7 sayfada 2