Deprecated: Automatic conversion of false to array is deprecated in /home/obidibidi/domains/bidibidi.com/public_html/galeri/include/debugger.inc.php on line 114
Son yüklenenler - Bidibidi Resim Galerisi

Bidibidi Resim Galerisi


Ana Sayfa Kayıt ol Giriş
Albüm Listesi Son yüklenenler Son yorumlar En çok bakılanlar En beğenilenler Favorilerim Ara
Son yüklenenler - gülyabani
ferman.gif
15 kez bakıldıgülyabani17.Tem 2007
2329.jpg
MUSTAFA SANDAL106 kez bakıldıMustafa Sandal'ın müzik kariyeri : Onno Tunç, Selçuk Başar, Uğur Başar, Garo Mafyan, gibi Türkiye'nin önemli müzik adamlarına asistanlık yaptığı dönemlerde başladı. Kendi müzik ruhunu öğrendikleriyle birleştirerek belki de asıl müzikal kimliği olan bestecilik ve söz yazarlığı yönünü ortaya çıkardı. Zerrin Özer, Hakan Peker, Yonca Evcimik, Ayşegül Aldinç gibi pop müzik yıldızlarına verdiği şarkılar Mustafa Sandal'ı aranan ve gerçek anlamda peşinden koşulan bir besteci ve söz yazarı konumuna getirdi. Düşünülecek olursa yüzü tanınmayan ve pek ortalarda görünmeyen bir şarkı yazarının bu derece popüler olabilmesi için Türkiye yeni ve alışılmamış bir durumdu. Yaptığı şarkıları müzik piyasasına verirken kendi adına bir albüm çıkartmak için daha fazla öğrenmeyi, daha iyi bilmeyi, daha çok biriktirmeyi bekledi. Bu süre zarfında müziği akademik yönüyle incelemeyi ve müzik teknolojisini yakından takip etmeyi ihmal etmedi.

Uzun çalışmalar sonucu artık kendi yaptığı şarkıları kendi söyleme kararı aldı ve 1994 yılında ilk albümü "Suç Bende"yi çıkardı. Bu albüm 1,5 Milyon MC ve 200 Bin CD tirajıyla, pop müzik albümlerinin ulaşabildiği satışların çok ötesine geçti ve Mustafa Sandal'ı tartışmasız bir star yaptı. Suç Bende isimli albüm piyasaya verildikten üç ay sonra Mustafa Sandal Türkiye turnesine başladı. Bir seneden çok daha kısa bir süre içinde Türkiye'de 140, Avrupa'da 30 konser vererek kırılması güç bir rekora imza attı. İlk albümün başarısından sonra Sandal bestecilik ve söz yazarlığıyla yetinmek istemedi. İlgi duyduğu başka bir alan olan ve asistanlık yaptığı dönemlerde öğrenmeye başladığı şarkı aranjörlüğü yönünü geliştirmeye karar verdi. Bu yüzden evine bir HomeStudio kurarak oldukça uzun bir zaman bu dalda çalışmalar yaptı.

Klavye, gitar, bilgisayar, müzik programcılığı konularında bu işin ustalarıyla çalıştı. 1995 yılında diğer sanatçı arkadaşlarına verdiği şarkıların yanı sıra ilk kez bir albümün aranjörlüğünü ve müzik direktörlüğünü üstlendi. Sibel Alaş'ın Adam adlı albümüne aranjör ve müzik direktörü olarak imza attı. 1996'da Londra'ya yerleşti ve müzik çalışmalarını orada sürdürmeye karar verdi. Yaklaşık iki yıl aradan sonra ikinci albümü "Gölgede Aynı" adlı albümünü hazırladı. Satışları ise rekor düzeye ulaştı. 2 Milyon MC ve 600 bin CD ile zirveye oturdu. Bu albümde de tam 140 konser vererek rekor üstüne rekor kırdı. Bu albümün ilk albümünden farkı tam anlamıyla bir Mustafa Sandal Prodüksiyonu olmasıydı. ilk albümdeki bestecilik ve söz yazarlığı perfonmasına albümün aranjörlüğü ve süpervizörlüğünü de ekledi. Gölgede Aynı yüzlerce yurtiçi ve yurtdışı konserleriyle örneğine az rastlanır bir Mustafa Sandal fanatizimini de beraberinde getirdi.

Bir zamanlar hayal edilmesi bile güç olan stadyum konserlerinin serisini her konserde en az 20 bin kişiye seslenerek başarıyla tamamladı. Mustafa Sandal albümleri ve konserlerindeki başarıyla yetinmeyerek müziğin görsel yanı diyeceğimiz müzik videolarında daha önce denenmemiş temalar kullandı. Bir Anda'ya action tarzında çektiği klip gösterime girdiği ilk gün büyük dikkat çekti. Ve en istek alıp yayınlana klip olarak listelerin üst sıralarında kendine yer buldu. Bütün bunlar olup biterken Mustafa Sandal başkaları içinde çalışmayı ihmal etmedi. Son çalışmalarına Türkiye'nin önemli kadın vokallerinden İzel ve Reyhan Karaca örnek gösterilebilir. Halen konser ve beste çalışmalarına devam eden Mustafa Sandal'ın merakla beklenen üçüncü albümü piyasaya çıktı.
gülyabani17.Tem 2007
2243.jpg
MUSTAFA YILDIZDOĞAN77 kez bakıldı1966 Konya Kadınhanı Örnekköy doğumluyum. Çiftçi bir ailenin 7 çocuğunun ortancısıyım. Tahsilim lise terk. Askerliğimi 1986-1988'de Eğirdir ve Adıyaman'da tamamladım. 1990'da evlendim. Ahmet, Gülsüm ve İrem adlarında üç can parçam var.
Sanata 1982 yılında hayalini kurduğum bağlama ile başladım. Hiç kimseden ders almadan, kendi kendime ama bıkmadan usanmadan çok çalışarak, gece uykularını yüreğime ve sevdama hapsederek bu günün temelini attım. Gerçi bir gün sanatçı olacağım diyerek değil. O günkü haşin, hırçın, deli dolu duygularımı Karacaoğlan gibi Yunus gibi şifresi yalnız bana ait olmak üzere ruhumdaki kara bulutları dağıtmak içindi. Meğer Yüce Mevlam rızkımızı sanatla verecekmiş de haberimiz yokmuş. Çok küçük yaşlarda ağabeylerimin ve arkadaşlarının Vatan ve Millet için ne kafa yorduklarını, bazı zaman göz yaşı döktüklerini unutamam. Beni önce Allah'a iyi bir kul, ana-babaya iyi bir evlat, yüce Milletime de iyi bir fert olarak yetiştiren anamdan, babamdan ve ağabeylerimden Allah razı olsun.
1989 yılında Kadınhanı Ülkü Ocağı'nın konseri ile başlayan ve bu günlere gelen zor ama güzel bir serüven. 1990 yılında Pendik Ülkü Ocağı'nın konserinde sahne alan Alperen ile tanışmamız ve kaset teklifi.....
Doğuyoruz Ufuklardan, Üşüyorum ve Türkiyem
Unkapanı müzik piyasasında bir yere gelmenin zorluğunu hatta imkansızlığını biliyordum. Ama neden olmasın. Alperen umutluydu benden. Yakalayacaktık. Bir türkü lazımdı. İşte o türkü: Şiirin yazarı, ömür boyu vatan hainleriyle, kalemi ile savaşan, yılmayan, yıkılmayan ve şu an hastalıkla savaşan saygıdeğer büyüğümüz Dilaver Cebeci. Bestesi kendime ait olan Türkiyem türküsü.
Bize kapanan demir kapıları, yüreğimizden kopan fırtına ile yıkıyorduk. 7'den 70'e herkes sağcısı solcusu istemeseler bile mecbur kalıyorlardı, millî günlerde, millî maçlarda, hemen hemen her siyasi parti seçim zamanlarında devlet protokolünde Türkiyem'i çalıyorlardı. Başarmıştık.
Yön vermeliydik sanata. Sevdalı gençlerimiz şifresini çözmeliydi aşkın, bizim türkülerimizle.
Han Duvarları albümünden sonra Selçuklu Müzik'ten yani Alperen'den ayrılmak zorunda kaldım. Bu yere gelmemde çok büyük emeği olan sevgili ağabeyim Alperen'e sonsuz teşekkürler...

Akbaş Müzik'in sahibi Yılmaz Akbaş ile başlayan yeni bir dönem..
Yıl 1995. Kasetimiz bitmişti. Sonradan bir hafta içinde besteleyip aranjesini yapıp, okuyup kasete dahil ettiğimiz, Başbuğum'a yaktığım ağıt ve Yandı Yürekler Yandı. O nasıl duygu idi anlatamam. Mekanın cennet olsun Başbuğum.
Bu Vatan Kimin, Mektup ve İnsanlar ...
Bu Vatan Kimin albümünde, Saçların türküsü ile daha geniş kitlelere ulaştık. Mektup albümü ile Türkiye'de en çok satan 5 kaset arasına girdik. Çıkmadığımız tv kanalı kalmadı.1990 yılındaki hayallerimizi çoktan aştık. Gelen her başarı bizi çıtamızı yükseltmeye mecbur kıldı. Geldiğimiz nokta mükemmel ve güzel ama yeterli değil.
Fikrimden, düşüncemden, taşıdığım bütün değerlerden taviz vermeden , buralara gelebilmenin güzelliği ve sevincini yaşıyorum.
Sözün kısası değerli gönüldaşlarım; hiç bir eğitim almadan, hiç bir kimseden yardım görmeden, gece uykusuna hasret, evime hasret, eşime, çocuklarıma hasret, öte yandan da en güzel vuslat. Sabrın, şükrün ve azmin neticesi.
İyi günde, kötü günde her konserde, cebinizdeki son kuruşu ile bilet alarak bize güç veren salonları, statları tıklım tıklım dolduran gençler, kendi evlatlarından bizi ayırt etmeyen, namazlarının ardında bize de dua eden analarım, bacılarım, ağabeylerim sizin duygularınıza tercüman olabilmek için uğraştık. Eğer zerre kadar başarılı olabildiysek ne mutlu bize.. Bütün gaye ve çabamız gençlerimiz. Onlar bizden kabiliyetli , daha cesur, daha sabırlı, daha inançlı, daha azimli ve her şeyi ilimle ve en önemlisi sevgiyle başaracaklar. Onlara deryada bir katre, küçücük bir ışık olabildi isek ne mutlu bize. Ve ne mutlu aynı dilek, aynı umut ,aynı ülküde paylaşmasını bilen ,sevdiğini riyasız seven gönüllere ve Ne Mutlu Türküm Diyene.
Hakkınız Helal Edin.
Saygılarımla
gülyabani17.Tem 2007
naside.jpg
27 kez bakıldıgülyabani17.Tem 2007
600.jpg
MÜZEYYEN SENAR118 kez bakıldıTürk Sanat Müziği'nin ünlü sesi Müzeyyen Senar, 1919 yılında Bursa'da dünyaya geldi. Müzik eğitimine Anadolu Musiki Cemiyeti'nde, kemençe üstadı Kemal Niyazi Seyhun Bey ve udi Hayriye Hanım gözetiminde başladı. Hayranlık uyandıran bir sese sahip olan bu yetenekli kız çocuğunun ünü yayıldıkça, hafız Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Lem'i Atlı, Mustafa Nafiz Irmak gibi devrin önemli üstadları da ona dersler verdiler, zamanın sevilen şarkılarının yanı sıra, kendi bestelerini de öğretip söylemesine yardımcı oldular.
Kemal Niyazi Bey ve Hayriye Hanım'ın desteğiyle İstanbul Radyosu'nda şarkı söylemeye başlayan Senar, perşembe günleri ilgiyle izlenen bu programla geniş kitlelere adını duyurdu. Senar'ı bu programda dinleyenler arasında, İstanbul'un en önemli müzikhollerinden biri olan 10. Yıl Belvü Gazinosu'nun sahibi İbrahim Dervişzâde de bulunuyordu ve gazinonun 1933 yılının yaz sezonunun yıldızlar programına Müzeyyen Senar'ı da aldı. Senar, sonraki yıllarda İstanbul'un başka ünlü gazinolarında da sahne aldı.

Müzeyyen Senar'ın yeteneği, Cumhuriyet'in kurucusu ve Türk sanat müziğinin büyük hayranı Atatürk'ün de ilgisini çekti ve sanatçı birçok kez onun huzurunda, özel meclislerinde şarkı okudu.

Müzeyyan Senar, 1938 yılında Ankara Radyosu'nun ilk yayınlarına katıldı ve 1941 yılına dek radyo aracılığıyla dinleyicileri ile buluşmayı sürdürdü.
Türkiye'nin ünlü gazinolarında yaptığı başarılı sahne programları ve plak çalışmalarıyla Türk müziğine yeni bir soluk getiren Müzeyyen Senar, son sahne konserlerini 1983 yılında İstanbul Bebek Gazinosu'nda verdi. Bu tarihten sonra yalnızca ender anlarda, müzikli özel toplantılarda şarkı söyledi.

Türk Sanat Müziği'nin büyük sesi, Devlet Sanatçısı Müzeyyen Senar'ın, sanat hayatı konser ve albüm hazırlıklarıya devam ediyor.
gülyabani17.Tem 2007
adsız~4.bmp
NAŞİDE GÖKTÜRK127 kez bakıldıSöz yazarı, besteci ve yorumcu Naşide Göktürk, ikinci şiir kitabını yayımladı. Yükselen değerlere yüz vermediği için televizyon programlarında görünmeyen, klipleri oynatılmayan, çıplak resimleri yayımlanmayan Naşide, 'Sesimi, şarkı sözlerimi satıyorum, başka satılık hiçbir şeyim yok' diyor


İstanbul- Yeniköy'de Passion Cafe'deyim. Naşide Göktürk karşımda. Kendisini pek tanımam. Ama duydum ki, farklı biriymiş. Sezen Aksu'ya yazdığı şarkı sözüyle ün kazanmış. Sonra da piyasada ne kadar şarkıcı varsa neredeyse hepsine söz yazmış, arkasından kendi albümlerini çıkarmış. İki tane de şiir kitabı var karşımdaki hoş bayanın. Konuşmaya başladıktan sonra bu kadının bana çok güzel baktığını fark ediyorum. Gözlerinde derin bir ifade söz konusu. Bana özel mi bu bakışlar diye düşünmeden edemiyorum. 'Olabilir' diyorum içimden, neyim eksik ki, bir pop sanatçısı neden benden hoşlanmasın?
Naşide Göktürk, gerçekten de o tanıdığımız popçular, türkücülerden çok ayrı bir portre çiziyor. En azından şarkılarını zorla ezberlettirmiyor çünkü, klibi yayınlanmıyor. Zırt pırt televizyona çıkmıyor, çünkü çıkınca çenesini tutamıyor. Dergilerde bikinili pozlarını göremiyoruz çünkü, öyle fotoğraflar çektirmiyor.

Naşide az ama güzel gülüyor. Kendi bu özelliklerini pek beğenmiyor ama nazik ve dürüst birine benziyor. Benim için en güzel yanı ise artık nesli tükenmeye başlayan 'net insanlar' sınıfından olması. Bu arada garson geliyor ve Naşide ona da bana baktığı gibi derin derin bakıyor. Şaşırıyorum, dikkat ediyorum foto muhabiri arkadaşım Muhsin'e de aynı derinlikte bakışları. İşte o zaman bu kadının bakışlarının bana özel olmadığını anlıyorum, bir kerizlik duygusu sarıyor bedenimi.

Onun tüm bir yaşama böyle baktığının farkındayım artık. Denizin berraklığına, durgunluğuna, maviliğine bakar gibi. Bazı kadınlar böyle bakar, Atıf Yılmaz, Türkan Şoray'ın da erkeklere, "sıcak bir yaz günü soğuk bir CocaCola şişesine bakar gibi" baktığını yazmıştı. Naşide sonradan söylüyor, denizi çok severmiş, arabasını Salacak'a park edip saatlerce denizi seyredermiş. Çünkü çocukluğu ve gençlik yılları hep Büyükada'da geçmiş. Ailesinin desteğiyle hem okumuş, hem de yazmış. Büyüyünce bir süre muhasebecilik yapmış. Sonra Ankara'da bir cafe işletmiş. Bir yandan da durmadan şiir yazmış. Naşide'nin ikinci şiir kitabı 'Mavi Mavi Sevdim Seni' insanı acıtan, yüreğini buran şiirlerle dolu. Kekilli'ye kızıyorlar ama Naşide'nin şiirlerindeki ölüm temasının fazlalığı ülke nüfusunda ciddi azalmalara yol açacak ölçüde.

Bu şiirler sizi anlatıyor diyebilir miyiz?
Aşkı hangi sınırlarda yaşayabileceğimi, ihaneti ne kadar kaldırıp kaldıramayacağımı anlatıyor.
Şiirlerinizden bunu hiç kaldıramayacağınız anlaşılıyor.
Ben ihaneti, dostluktan, komşuluktan, ahpaplıktan gelen ihanet olarak anlatmak istedim. Her şeyi kapsayan bir ihanet bu.
Ayrılık, acı, ihanet ve çokça ölüm var şiirlerinizde.
Hüznü seviyorum. Ama ölüm pek geçmez şiirlerimde.
Aman Naşidanım tam tersi, ölüm 'bazı' şiirlerinizde geçmiyor.
Bir yanlışlık yapmayın, ortalarda ikinci bir Kekilli olmak istemem. Ama siz söyleyince benim de dikkatimi çekti. Belki de bende bir ölüm korkusu var bilmiyorum. Sonuçta oraya gideceğimi biliyorum. Belli bir yaştan sonra kadınlarda böyle bir korku başlıyor.
'Ben gidince' isimli şiirinizde "söz yazarı besteci ve yorumcu / köşesinden biraz da şair naşide göktürk / bugün
hayatını kaybetti" gibi dizeler var. Allah gecinden versin ölüm ilanı gibi.
Ne yapayım o da bir gerçek. Hiç öldükten sonra ne olacak diye düşünmeyen insan var mıdır? Bizim yaptığımız işin içinde sanatçılara yapılan en güzel promosyon, ya hapishaneye girersin ya da ölürsün.

Peki neden ihanet teması da fazla diye sorsak ayıp olur mu?
Bir kere ihanete uğradım, bir kere terk edildim.
Fakat bu size acı koymuş galiba.
Evet o benden çok şey alan ama bana da çok şey kazandıran bir ilişkiydi. Hâlâ saygı duyuyorum. Bitmesini hiç istemediğim, ve ayrılığa hiç hazırlıklı olmadığım bir dönemde bitti. Elbette izlerini taşıyorum. Dört yıl önce biten bir ilişkiydi. Artık her şey yolunda ama bir şiirde de yazdığım gibi 'İnsanın kalbi yüz kere vurur/ Bir kere de durur!' Aşkın kolay bulunacağına, yakalanacağına inananlardan değilim. Ama seksen yaşına kadar da âşık olabilirim umudunu kendi içimde yaşayan bir insanım.

Çevremize baktığımız zaman gerçek aşkı yaşayanların sayısı çok fazla değil. Ama gazete ve dergilerde insanların durmadan aşk yaşadığını okuyoruz bu ne çelişkidir Naşidanım?
Şimdi herkes birtakım yıkıntılar yaşıyor. Ben bunu, şiirlerle, şarkılarla dile getirenlerdenim. Bazıları da yeni birtakım aşklar yaşayarak üzüntülerini öyle dile getiriyor. Bir dejenerasyon da olabilir. Ben kendi adıma bir ilişkiyi içimde bitirmeden yeni bir ilişkiye giremem. Zaten artık sevgili bulmak da çok zor.

Neden, kapmışlar mı tüm adamları?
Hayır o değil, öyle düşünmüyorum. Kapılanlar ve tutulanlar farklı ilişkiler bence. Ben yürek, sevgi, düşünce birliği istiyorum. Her şey o kadar çok tüketiliyor ki, onun için insanlar alternatifler üretiyorlar. Ama yine de her şey ayni, televizyondaki programlar aynı, şarkılar aynı, kadınlar erkekler o kadar aynılaşmaya başladı ki. İşin kötüsü duyguları da tüketiyorlar. Sonuçta sevgili bulmak, sevgili olmak zorlaştı.

Neden böyle oldu sizce?
İnançlarımızla oynadılar, duygularımızla oynadılar. Hayatı daha iyi standartlarda yaşamak için, daha seri üreten insanlar var. Her ne kadar kirlenmemek istiyorsak da bazen onlara küçük tavizler vermek zorunda kalıyoruz. Ama en azından ben bu işlere girdiğimden beri hiçbir şekilde ödün vermedim.

Peki ödün vermeyince olumsuzluklar oluyor mu, mesela daha mı az para kazanıyorsunuz?
Evet maalesef... Şarkıcılıksa benim yaptığım, ben sesimi, şarkı sözlerimi satıyorum bu karıştırımamalı. Başka satılık hiçbir şeyim yok.

Başka nelerinizi satın almak istiyorlar ki?
Bikinili fotoğraf çekmek istiyorlar mesela. Yok benim hayatımda böyle şeyler. Kasetim daha fazla satsın diye bir havuzun başında poz vermek yerine, o işi bırakıp, yazdığım şiir kitaplarını alıp Ortaköy'de satarak da hayatımı devam ettirebilirim. Bu beni çok incitmez.

Yoksa bilmediğimiz bir yerden geliriniz mi var?
Ben kendimi ekonomik olarak güvenceye alıp da sloganlar atan biri değilim. On sekiz yaşından beri kendi paramı kendim kazanıyorum.

Sevgililer Günü (yarın) ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Kendime daha özenli ve biraz daha romantik olabilirim. Kutlamalara annemden başlarım, en büyük sevgilim annemdir. Sonra
arkadaşlarımı kutlarım. Bugün sadece sevgiliyle paylaşılacak diye bir şey yok. Sevgilisi olmayan ölsün mü yani?
Herkesin Sevgililer Günü kutlu olsun. O gece belki içki içersem erken sarhoş olurum diye hissediyorum.
Bu yalnızlık işareti gibi geldi bana.
Yok canım!

ŞİİR ŞİİR ŞİİR ŞİİR ŞİİR


İSTANBUL

Aşkı aldatan bir şehrin sancısındayım
denizinde bir terkediş bir hüzün
maviye nasıl kıydıysa yüreğin, nasıl kıydıysa
yapma nolur
.....topla kendini şehr-i İstanbul
vururum seni İstanbul
vururum boynundaki gerdanlıktan
vururum seni en sarı sonbaharından
topla kendini...
sana yalvaran kaçıncı şair
kaçıncı şiir bu
yarım kalan sevişmelerden geldik sana
şiirimiz öksüz kalsın diye mi
dilim yetmiyorsa kalbimi dinle
sevda de buna
ekmek parası de
aşk de
ar namus de
töre de
cefa de, vefa de
topla kendini topla
vururum seni İstanbul
vururum en yeşil baharından
kız kulen'den, Aşiyan'dan, Bebek'den
denizinden vururum seni masmavi kanarsın

masmavi ağlarım sana
kendimi vurdurma bana
topla kendini
topla kendini şehr-i İstanbul

Naşide GÖKTÜRK

gülyabani17.Tem 2007
4040.jpg
NAZAN ÖNCEL73 kez bakıldıNazan Öncel 6 Şubat 1956'da İzmir, Karşıyaka'da öğretmen bir anne ve memur bir babanın evliliklerinin ikinci yıldönümlerinde dünyaya gelmiştir. Kameralarla ilk defa 1961 senesinde ilk ve tek sinema filmi olan “Acı Tesadüf”te çocuk yıldız olarak tanışmıştır. Altı yaşındayken annesi Raziye hanımdan nota öğrenmiş olması, ortaokul yıllarında gitar çalıp, şarkı söylemesinde büyük yardımı olmuştur. Ortaokul eğitimini sürdürürken mezun olduğu Zafer İlkokul’unun sene sonu kutlamalarında kara önlüğünü giyerek mandolin çalmıştır.

İlk sahne tecrübelerini, 1969'da Kervanlar Orkestrası'yla, üç yıl süren beraberliğinde yaşarken, 1971'de 15 yaşında kurduğu Çılgınlar grubuyla birlikte düğün salonlarında ve festivallerde şarkı söylemiştir.1976'da İzmir Radyosu'nun düzenlediği bir şarkı yarışmasında “Annem” isimli bestesiyle katılarak birincilik elde etmiştir. 1978'de İstanbul'da ilk 45'lik kaydını gerçekleştirmiştir. Necdet Koyutürk Orkestrası eşliğinde söylediği “Sana Kul Köle Olmuştum” (söz: Erdener Koyutürk, müzik: Özdener Koyutürk) şarkısı radyo ve televizyonda ilgi toplamıştır. Artık televizyona eskisinden daha çok çıkabiliyor, basında adından övgüyle söz ediliyordur. O günlerde pop müzikten piyanist şarkıcılar dönemine geçiş sırasında çıkardığı ilk Long Play'i olan “Yağmur Duası” 1982'de yayınlanmıştır. Bu plakta, dönemin sevilen arabesk ve alaturka şarkılarının yanında, özgün bestelerine de yer vermiştir. Öncel, 80'li yıllar boyunca çeşitli kentlerin otel ve Lokallerinde program yaparken hem bu plağın acemiliğini üstünden atmış, hem de kendi şarkılarını yazmaya giden yolda mesafe katetmiştir. Nazan Öncel tümü kendi kaleminden çıkan şarkılardan oluşan “Bir Hadise Var” albümü, Türkiye'de pop müziğin iyiden iyiye yaygınlaştığı 1992'de çıkmıştır. İstanbul’da bir şirkette muhasebeci olarak sekiz yıl çalıştığı dönemde Kurtuluşta bodrum katındaki evinde bir şarkı yazmıştır: “Gitme Kal Bu şehirde.” İşte bizi hüzün duvarlarına çarptıran müptelası olacağımızı anladığımız şarkıdır bu. Aynı nakarat’la yarısı bayat yarısı hayat diyerek mizah gücünün zenginliğinin farkına varmışızdır hep beraber. Artık sahiden ‘Bir Hadise Var’dır ve hadisenin adı Nazan Öncel’dir. “Aynı Nakarat”, “Gitme Kal Bu Şehirde, “Âşık Değilim Olabilirim” gibi şarkılar 90'lı yılların önemli pop klasikleri arasında yerini alırken, popüler müzik ilk defa kendi dilini oluşturmuş önemli bir şarkı yazarıyla tanışmıştır. Sonrasında 1994'te “Aşk Beklemez” (Börekler Açarım), “Geceler Kara Tren”, “Ben Böyle Aşk Görmedim”, “Dillere Düşeceğiz Seninle” gibi şarkılarla dinleyicisinin kalbini bir kere daha kazandığı “Ben Böyle Aşk Görmedim” albümü yayınlayan sanatçının “Börekler Açarım” şarkısı radyocular tarafından Türkiye’nin ilk anonim pop şarkısı olarak kabul edilmiştir.

Unplugged bir folk-rock albümü olan ve 1995'te çıkan “Göç”, Nazan Öncel'i pop dünyasından biraz uzaklaştırarak “şarkı yazarlığı” geleneğinin bir temsilcisi haline getirmiştir. “Gidelim Buralardan”, “Sen Beni Öldürüyorsun”, “Bir Şarkı Tut”, “Çocuk Kalbim”, ve elbette “Göç” sözlerdeki lirik ve sade yapıyla albümün en sevilen şarkıları olmuştur. Çek Cumhuriyetlerine kadar uzanan “Göç” günlerce Çek radyolarında terennüm etmiş yegâne güzelliğimizdir bize yaşattığı. Yegâne diye adlandırılan albümdür bu kara parçasında. Ve ıssız adaya giderken yanımıza alacağımız üç önemli şeyden biri bile ilan edilir dinleyicisi tarafından. “Göç” artık ıssız adaların albümüdür.

1996'daki “Sokak Kızı” elektrogitar ve elektro bağlamanın başrolde olduğu bir rock albümüydü. Şarkılarını sokak ağzıyla, hikâyelerle temellendirerek anlatan ilk kadın sanatçımız olan Nazan Öncel bu albümle birlikte uzun yıllardan sonra elektro bağlamayı yeni kuşaklarla tanıştırandı. “Erkekler de Yanar”, “Bırak Seveyim Rahat Edeyim”, “Ben Sokak Kızıyım” ve “A Bu Hayat”ın başarısı yapımcıların pop rock müziğinde güven tazelemelerini sağlamış, genç rock müzisyenlere kapıları açtırmıştır. 1999 ürünü olan “Demir Leblebi” albümüyse “Âşıklar Parkı”, “Bu Havada Gidilmez”, “Zor Dünya” şarkıları video klipleriyle sevilirken, “Sokarım Politikana” ve “Demirden Leblebi” medyanın tutucu kesimlerinin tepkisini çekmiştir. Zaman içinde gelmiş geçmiş en sert, en cesur ve memlekete eşik atlatan albüm olarak nitelenmiştir. Sırasıyla çıkan bu üç albüm dinleyicisinin başucu albümleri olmuş ve kült albümler listesinde yerini almakta gecikmemiştir. Ne var ki bu üç albüm piyasada bulunamadığından. 2005 yılında “Bir Şarkı Tut” adı altında orijinal halleriyle Seyhan Müzik tarafından yeniden piyasaya sürülmüştür. Kendisi her ne kadar “ödevimi yerine getirdim,” dese de dinleyicisine gerçek bir iyilik yapmış olduğu çeşitli köşe yazarları tarafından yazılarak, teşekkür edilirken adının yanına Sokak Kızı’nın yanı sıra kent ozanı, çağdaş filozof ve bilge gibi sıfatlar eklenmiştir. 67 ülkede Türkiye’yi temsil eden “Hüp”ün düzenlemelerinde kullandığı el zilleriyle pop müzik sound’unu bir kere daha yönlendirmiş olan Nazan Öncel’in müzikal yapısı bakımından bu minvalden hareketle hazırladığı “Yan Yana Fotoğraf Çektirelim” 2004 yılının en sevilen albümlerinden biri olmuştur. “Hay Hay” ve “Nereye Böyle” dışında “Hokka”, “Gül Pansiyon”, “Ukala Dümbeleği” ve “Otomobil” radyoların gözdesi olurken beraberinde besteleriyle sanatçı dostlarını listelerin en tepesine taşımıştır. Özellikle “Of Of” Avrupa’da ve Orta Doğuda haftalarca fırtınalar estirmiştir. Onu tanıdığımız günden bu yana sadece kendi yazdığı şarkıları yorumlayan tek kadın sanatçımız olan Nazan Öncel bir istisna olarak, 2003 yılında Ahmet Kaya hatırasına yayınlanan “Dinle Sevgili Ülkem” albümünde, Attila İlhan / Ahmet Kaya eseri “Mahur” u yorumlamıştır

Discografisi:
Canın İsterse /1976 TRT Televizyonlarına çıkmaya hak kazandığı ilk şarkı
Sana Kul Köle Olmuştum /1978 (45’lik)
Neden /1981 Eurovision Yarışma bandı (ilk on beş)
Hırçın Kız /1982 Eurovision Yarışma bandı (ilk on beş)
Bir Zamanlar /1981 TRT için hazırlanan bant
Bizden Sesler /1981 (Complation Kaset)
Yağmur Duası /1982 (L.P. uzun çalar)
Bir Hadise Var /1992 (Albüm)
Ben Böyle Aşk Görmedim /1994 (Albüm)
Göç / 1995 (Albüm)
Sokak Kızı /1996 (Albüm)
Demir Leblebi /1999 (Albüm)
Yan Yana Fotoğraf Çektirelim /2004 (Albüm)
7'n Bitirdin /2006 (Albüm)

Diğer sanatçılara verdiği eserlerden bazıları: Tarkan: Hüp, Her Nerdeysen, Dudu, Bu Şarkılar da Olmasa, Gülşen: Of Of, Kaiti Garbi: Of Of (Yunanistan) Nelly Mackdessy: Of Of (Lübnan), Özcan Deniz: Canım, İbrahim Tatlıses: Tamam Aşkım, Sibel Can: Yalnızlar Treni, Aşkın Nur Yengi: Yıldız Yıldız, Gökhan Özen: Benim İçin N’apardın, Gülben Ergen: Gencecik Bir Delikanlı, Olta ve niceleri.
gülyabani17.Tem 2007
LZ54UL.jpg
ORHAN HAKALMAZ39 kez bakıldıAslen Bayburt kökenli olan sanatçi 10.11.1964 yilinda Samsun’da dogdu. Müzige olan ilgisi çok küçük yaslarda baslamisti. Babasinin da müzige karsi olan ilgisi sanatçinin müzige olan tutkusunu daha da çok artirmisti. Sanatin o büyük deryasina babasinin da destegiyle alti yasinda baglama çalmayi ögrenerek basladi. Egitimine Samsun’da baslayip Istanbul’da
bitirdi. Ilkoklulu Samsun “Otuz Agustos Ilkokulunda okudu. 8 Yasinda Karadeniz Altinses Yarismasi’nda birinci oldu. 12 Yasinda Istanbul Radyosu amatör ses sanatçisi imtihanini kazandi ve bant yapma izni verildi.

Bir çok kez TRT Istanbul Radyosunda “Çocuk Saat” adli programa katilip türkü söyleyip saz çaldi. 1977 Yilinda I.T.Ü. Türk Müzikisi Devlet Konservatuari giris imtihanlarini kazanarak, ögremine basladi. Konservatuarda degerli hocalarimizdan rahmetli Nida
Tüfekçi’nin ögrencisiydi. Bu arada TRT Istanbul Radyosunda akitli saz sanatçisi olarak göreve basladi. Yaklasik iki sene çalisti.

1988 Yilinda 11 senelik bitirip mezun oldu. Ayni yil I.T.Ü. Devlet Konservatuarin’da ögretim görevlisi olarak göreve basladi. Halen bu görevi yürütmektedir. 1991 Yilinda I.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü T.H.M. Alanin’da mastirini yapip “Ege Bölgesi Agir
Zeybeklerin incelemesi” adli tezini savundu. 1994 Yilinda I.T.Ü. Türk Müzikisi Devlet Konservatuari korosunda sef yardimciligi daha sonra seflik yapti. TRT Radyosunun ve Devlet Konservatuari’nin T.H.M. konserlerinde solis, korist ve baglama sanatçisi
olarak yer aldi.
gülyabani17.Tem 2007
ozcan_deniz.jpg
ÖZCAN DENİZ41 kez bakıldıÖzcan Deniz, 1972´de, Ankara´da doğdu.1977 yılında ailesiyle birlikte Aydın´a yerleşen sanatçı ilk, orta ve lise eğitimini burada tamamladı. Küçük yaşlarından beri müziğe olan tutkusu yüzünden okul çağlarında düzenlenen tüm aktivitelerde solist olarak yer aldı.Liseyi bitirdikten sonra üç yıl boyunca bir orkestrada solist olarak çalıştı ve daha sonra ekibini kurarak Almanya´ya gitti.
Ailesinin geçimini sağlamak için bir gazinoda çalışmaya başlayan Özcan Deniz bu arada Prestij Müzik sanatçılarından Yaşar Yağmur aracılığı ile İstanbul´a gelerek firmanın ortaklarından Hilmi Topaloğlu ile tanıştı. Albüm yapılmasına karar verilen şarkıcının ilk kaseti 'Meleğim' piyasaya çıktığında büyük tirajlara ulaştı.

DİSKOGRAFİ
Meleğim
Beyaz Kelebeğim
Yalan
gülyabani17.Tem 2007
1673.jpg
SERTAP ERENER64 kez bakıldı18.11.1971 Amerika California doğumlu.Babası Prof.Dr.Talat Tekin’in Berkeley Üniversitesinde öğrenim görevlisi olması nedeniyle uzun bir süre Amerika´da kaldı.İlk öğretime başlamadan önce Türkiye´ye (Ankara´ya) geldi.
İlk öğretimi Fransızca eğitim veren Tevfik Fikret Lisesi´nde bitirdi ve bu süre boyunca piyano dersleri aldı.Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı sınavlarına girdi ve klarnet bölümünü kazandı.Tüm konservatuar eğitimi boyunca Ankara´da sahne çalışmaları yaptı. Yaz dönemlerinde Bodrum başta olmak üzere, çeşitli tarzlarda (İngilizce pop, rock, heavy metal, punk, caz) müzik yaptı.Konservatuardan 1991-1992 yılında mezun oldu.

İstanbul´daki Lokomotif grubundan aldığı teklif üzerine İstanbul´a geldi.Kısa bir süre Lokomotif´le çalıştıktan sonra Volvox grubu ile Türkiye´de hiç denenmemiş bir sahne çalışmasını gerçekleştirdi ve iki yıl non-stop müzik yaptılar.Akustik gitara merakı olan Özlem kendi kendine bu aleti çalmayı öğrendi. Öğrenmekle kalmadı Akustik gitarla besteler yapmaya başladı.

DİSKOGRAFİ
Kime Ne (1996)
Öz (1998)
Laubali (1999)

gülyabani17.Tem 2007
rpj.jpg
SERTAP ERENER33 kez bakıldıSertab Erener 1964 yılında doğdu. İlk ve orta öğreniminin ardından İstanbul Devlet Konservatuvar'ında eğitimine devam etti. Gelecek vaad eden bir soprano olması ve müziğe olan tutkusu ile 6 yıllık eğitiminde farklılığını ispatladı. Mezun olduktan sonra çeşitli gruplarda vokalistlik yaparak profesyonel müzik hayatına başladı. 1990'ların başında Sezen Aksu'nun deadesteğiyle adını duyurmaya başlayan Sertab Erener'in 1992'de ilk albümü Sakin Ol yayınlandı. Ardından 1994'de Lal ve 1996'da Sertab Gibi geldi. Bu ilk üç albümüyle toplam 2,5 milyon satan Sertab Erener Türkiye'nin en gözde şarkıcılarından biri haline geldi. Sertab Erener adı birçok uluslararası üne sahip isimle de birlikte anılmaya başlandı. Jose Carreras ile birlikte yaptığı düetle klasik müzikte de iyi bir yorumcu olduğunu gösterdi. Sertab Erener 1999 yılında dördüncü albümü Sertab'ı çıkararak Türkiye listelerinde 1. numaraya yerleşti. Aynı dönemde Porto Riko'lu sanatçı Rick Martin, Sertab'la yaptığı düete albümünün Ortadoğu baskısında yer verdi.
gülyabani17.Tem 2007
1309~0.jpg
SEZEN AKSU135 kez bakıldı13 Temmuz 1954'de İzmir'de doğdu.Ziraat fakültesindeki öğrenimini yarıda bırakarak profesyonel sarkıcılığa başladı.1970'lerin ortalarında 'Kaybolan Yıllar', 'Gölge Etme' gibi sarkılarla yıldızı parladı. Şarkılarının çoğunu kendi besteledi. Bazılarının da sözlerini yazdı. İlk kez 1979'da sinema oyunculuğu denedi.- Minik Serçe- oyunculuk yeteneğiyle dikkat cektiği, 'Bin Yıl Önce Bin Yıl Sonra' adlı muzikallerdeki 'Sen Ağlama 'Geri Dön', 'Dağlar Dağlar' gibi şarkılarla ününü perçinledi. Sonraki 'Git' kasetiyle zirvedeki yerini aldı. Türk pop muziğinin en güçlü seslerinden Sezen Aksu, Aşkın Nur Yengi, Sertab Erener, Levent Yüksel, Tilbe gibi bir zamanlar vokalistliğini yapmış gençleri pop muziğimize kazandırdı.Üç kez evlendi ve bir çocuk annesi...

Sezen Aksu'nun albümleri: Serçe,Ağlamak Güzeldir, Firuze, Sen Ağlama, Git, Sezen Aksu '88, Sezen Aksu Söylüyor, Gülümse, Deli Kızın Türküsü, Işık Doğudan Yükselir, Gül Bahçeleri, Düğün ve Cenaze, Adı Bende Saklı, Sarı Odalar(Ben Seni Çok Sevdim Oplum)

Dillerden düşmeyen bazı şarkıları: Kaybolan Yıllar, Gölge Etme, Yak Bir Sigara, Firuze, Hata, Ağlamak Güzeldir, İkinci Bahar, Dilimin Ucunda Kelimeler, Geri Dön, Tukeneceğiz, Git, unzile, Değer mi Hiç, Sarışınım, Bir Çocuk Sevdim, Seni İstiyorum, Şinanay, Gidiyorum, Belalım, Hadi Bakalım, Gülümse, Masum Değiliz, Deli Kızın Türküsü, Tenna...


HAKKINDA YAZILANLAR

BEBEK SEZEN
Fen öğretmeni Şehriban Hanım ile matematik öğretmeni Sami Bey, Denizli'de tanışıp evlenirken, dünyaya gelecek çocuklarını disiplinli bir şekilde yetiştirmeye karar verirler... Şehriban Hanım ağır bir hamilelik dönemi geçirir, doktorların bütün ısrarlarına rağmen çocuğunu aldırmaz. 13 Temmuz 1954’de Fatma Sezen Yıldırım dünyaya gelir... Çocukluğu dünyaya geldiği Denizli Sarayköy'de geçer Sezen'in... Annesi ve babasıyla birlikte yaşadığı, Sarayköy'deki derenin yanındaki iki katlı o evi hiç unutamaz...sezen

SEZEN... CÜCE BELA
Sezen 1999 yılında bir gazetenin yaptığı röportajda o iki katlı evi ve çok sevdiği anneannesini şöyle anlatıyor...'Alt katta Huriye teyzem otururdu... Üst katta ise anneannemle biz... Babamla annem, aldıkları eğitim gereği bana karşı hep mesafeli dururlardı... Bir yaıma kadar saçım yok, kabak kafalı bir Sezen 'dim... Bir tek dudaklar gene böyle, iri etli dudaklar... Beni epey özgür bırakmışlardı... Nasıl bırakmasınlar ki, adım 'Cüce Bela' ya çıkmıştı... İlle de dikkat çekeceğim... Hiçbir şey yapamasam, durduk yerde düşüp bayılırdım... İnsanlar benimle ilgilensinler diye neler yapmazdım ki... Habire evden kaçardım mesela... 10 yaşımda makyaj yapardım... Annemler bir ara benimle ilgili olarak çok çaresiz kalmışlar. Beni kendi halime bırakma kararları da ondan sonra kendiliğinden gündeme gelmiş zaten.'

YARAMAZ KIZ
Çocukluğunda "acaip bir yaratık" olduğunu söyleyen Minik Serçe, bebekken bir gün annesinin yün yumaklarından kendisine meme yapmış ve eve ziyarete gelen kaymakam düşüp, bayılıvermiş. 10 yaşında makyaja başlayan Sezen, daha o zamandan haftada bir saçını değişik renklere boyamaya başlamış. Çocukluktan şöhret olmayı kafasına takan Sezen, İzmir'in bütün sokaklarında şarkı söyler, milleti başına toplarmış. Konak - Köprü arasındaki troleybüste aralıksız şarkı söylediğini söyleyen Sezen, bir gün bütün durakları es seçen şoförle biletçinin açığa alınmasına neden olmuş.Annesi ve babasının O'na hiç dokunmamış olması; belki de gençliğinde her on beş günde bir dikkat çekme amacıyla intihara kalkmasına neden olmuştur. Bu ten temasının yoksunluğuna karşın, Sezen ailesinin kendisine güven ve sevgiyi sonsuz bir güçle hissettirdiğini söylüyor. O'na göre, yalnızca sevgilerini gösterme şekilleri farklıydı.

KARA KUZU
Sezen Aksu'nun yaramazlıklarındaki en önemli müsekkini anneannesidir... Nadire Hanım eski Osmanlı kadınlarından, karizmatik ve etkileyicidir... Ve Sezen onun 'kara kuzu'sudur... Ancak, Sezen'in yaşadığı ilk ve en önemli acı da onunla ilgili olur ne yazık ki... Sezen hayatı boyunca unutmaz, unutamaz o acıyı...'Çok özel bir kadındı anneannem. Mücadele içinde yaşamış, hayatı tırnaklarıyla kazımış. Annem henüz altı yaşındayken dedem ölmüş, çiftlikteki tüm işler onun üzerine kalmış. Her şeyi, tüm yükü göğüslemiş. Tam bir hanım ağa... At binen bir kadın. Zeki, ileri görüşlü. 'Doğurdum diye sevmem evladımı, faziletli olması gerek, sevgiyi hak etmesi gerek' derdi. Kişiliğimde derin izleri var onun. 14 yaşımdaydım. İlk acımı onunla yaşadım. Elimi tutarken öldü. 'Elimi ovar mısın?' dedi ve ben ağlamaya başladım. Bana 'kara kuzum' derdi. 'Kara kuzum ağlama, üzülürüm. Dilerim sen de benim gibi mutlu gidersin' dedi. Dua ederken, nefesi kesildi. O gece anneannemin yanında uyudum, hiç korkmadım.'

KARA KUZU BÜYÜYOR
Büyüme çağında sanatın bütün dallarına ilgi duyan Sezen, resim, tiyatro, dans dersleri alır. Lise hayatında kendini iyice müziğe verir fakat yükseköğrenim için Ziraat Fakültesi'ni seçer. Aynı yıllarda İzmir Radyosu sanatçılarının dersler verdiği İzmir Radyosu Sanatçılar Derneğine girer ve dört yıl aralıksız, iki yıl aralıklı altı yıl süreyle Türk Sanat Müziği eğitimi alır.

PROFÖSYÖNELLİĞE İLK ADIM
1970'te "Hafta Sonu" gazetesinin açtığı Altın Ses Yarışması'nda 6. olan Sezen Ziraat Fakültesi'ne ikinci sınıfta eldeva der, çünkü aklı,fikri ve yüreği müziktedir. Bir süre sonra da Yeşil Giresunlu'dan, ilk plağını yapması için teklif alır. 1975'e girerken piyasaya çıkan 'Haydi Şansım' adlı bu 45'lik plak, sadece 50 tane satar.'Moralim çok bozulmuştu... Çünkü o ilk plağımdan kendim ve yakınlarım almıştı sadece... Kimbilir, belki de dağıtımı iyi yapılamamıştı...' Sezen'in daha sonra Kusura Bakma, Gölge Etme, Yaşanmamış Yıllar, Vurdumduymaz, Olmaz Olsun gibi parçalarla yıldızı parlar. 1976 yılında Bebek Belediye Gazinosu’ nda ilk kez sahne alır.Sezen 'in ilk filmi 1979 yılında Bulut Aras ile başrolleri paylaştığı Minik Serçe olur. Serçe'nin ikinci ve son filmi ise 1990 yılında Ferhen Şensoy'la oynadıkları "Büyük Yalnızlık"tır... Sezen son olarak 2000'in sonlarında ATV'nin sevilen dizilerinden İkinci Bahar'da Sezen Aksu rolüyle yer alır.

ARTIK SEZEN AKSU VAR
1982 yılının ilk haftasında Şan Müzikholu'nda "Sezen Aksu Aile Gazinosu" adlı müzikali sahnelemeye başlar. Sahnede 7 tipi canlandıran Sezen Aksu; Adile Naşit, Şener Şen, Ayşen Gruda, Altan Erbulak gibi usta tiyatrocularla aynı sahneyi paylaşır. Yine aynı yıl, bugün en iyi klasikler arasında yer alan "Firuze" albümü çıkar. Ancak o yıllarda eleştiriler pek de iç açıcı değildir. Ama kim ne dersin Türkiye'de artık Sezen Aksu gerçeği vardır...

TELLİ DUVAKLI
10 Temmuz 1981’de Beşiktaş Evlendirme Memurluğu'nda telli duvaklı Sezen Aksu ile beyaz smokinli Sinan Özer evlenir. Sezen Aksu'nun nikah sırasında Mithat Can'a 4.5 aylık hamile olduğu gündeme gelir. 11 Kasım 1981'de Mithat Can doğar ve bundan iki yıl sonra da bu evlilik son bulur. Ama dostlukları tıpkı diğer eşleri Hasan Yüksektepe, Engin Aksu ve Ahmet Utlu da olduğu gibi asla bitmez...

MÜZİĞİN ZİRVESİNDE
1984, 1986, 1988 ve 1989 yılında çıkardığı albümlerle yükselişine hızla devam eder Sezen. 1991 yılında çıkan "Gülümse" albümü çok farklıdır. Albümde bulunan bütün parçalar hit olur ve hepsi klasikler arasına girer. Albümdeki "Hadi Bakalım" ın Avrupa'da çıkan single'ı, klibi olmamasına rağmen iyi bir satış grafiği çizmeyi başarır. Sezen Aksu artık müziğin zirvesindedir.

KAHPE KADER
Minik Serçe (Sezen Aksu'ya Minik Serçe adını rahmetli gazeteci Yavuz Gökmen takmıştır) 31 Mayıs 1994'te kaybettiğimiz Uzay Heparı ve 16 Ocak 1996'da kaybettiğimiz Onno Tunç'tan büyük yara alır.Tam 17 gün oturduğu yerden kalkmaz, kımıldamaz, gözleri bir noktada öylece kala kalır... Derken birden resim yapmak gelir içinden... Tuvalin üzerinde beliren siyah beyaz resimdeki kişi, Onno Tunç değil, ona 'kara kuzum' diyen anneannesi Nadire Hanım'dır... Sezen’in hayatında çok önemli yerlerde olan bu üç kişinin terkini Sezen uzun süre kabullenemez. 6 ay evden çıkmaz...'Resim yapmak iyi geldi... Ama bu arada hep düşündüm, düşündüm... Sonra bir gün aynaya baktım ki, saçlarım bembeyaz olmuş... Aslında beyaz saçlar da yakışıyor bana... Farklı bir görüntü...'

ONNO TUNÇ
Sezen 1999 yılında bir gazetenin yaptığı röportajda Onno Tunç'la bir hatırasını şöyle anlatıyor... 'Sabah saatlerinde başladık tartışmaya Onno'yla. Akşam oldu, hala tartışıyoruz. Ağlamaktan gözlerim şişti. Evlerimiz de karşılıklı... Döne döne tartışma, kavga... Sonunda bu geldi, kapımı tekmelemeye başladı. Birden yukarı fırladım ve Smith Wesson marka silahımı kaptım.Ne diyorsun sen Onno! diye namluyu doğrultup kapıya fırlayınca, bu adeta ışınlandı... Yok oldu birden... Zigzaklar çizerek kaçtı... Ben onu duvar dibine sindi sandım... Meğer karayoluna fırlamış, koşuyor... O halini görünce, ben de asfalta çıktım, gülmekten sırtüstü uzanıp debeleniyorum asfaltta. Nasılsa o korkuyla uzun süre geri dönmez dedim, içeri girdim...Meğer o akşam Levent civarında beş ev soyulmuş. Polis gece karanlığında panik halinde koşan Onno'yu görünce 'Hırsız budur mutlaka' diyerek hemen enselemiş. Doğru karakola... 'Ben Onno Tunç'um' demiş ama karakoldaki hiçbir polis tanımamış bunu... Kavga ettiğimiz için benim adımı da verememiş... Sabahı karakolda etmiş... Derken, onu tanıyan bir polis gelmiş sabah... Sevincinden polisin boynuna sarılmış... Ancak o zaman salıvermişler... Bir daha kapımı hiç tekmelemedi!'

PRODÜKTÖR SEZEN
Sezen Aksu vokalistlerine albümler yaparak onlara birer star olma yolunu da açar. Sezen'in bize ilk tanıttığı kişi Aşkın Nur Yengi'dir. 1990 yılında prodüktörlüğünü üstlendiği Aşkın N. Yengi'nin ilk albümü, "Sevgiliye" albümü, milyona yakın trajıyla büyük bir başarı sağlamıştır. Prodüksiyonunu üstlendiği ikinci kişi Sertab Erener olur. "Sakin Ol" albümü, yine büyük bir satış başarısıyla Sezen'in bir prodüktör olarak da ne kadar büyük işler yapabileceğini gösterir.Sertab Erener'in albümünden bir kaç ay sonra Levent Yüksel'in albümü "Med Cezir" piyasaya çıkar. Şarkılar ilk aylarda kimsenin dikkatini çekmez ancak, bir kaç ay sonra farkedilen albüm bir milyonu aşan tirajı ve klasikler arasına şimdiden geçen birbirinden güzel şarkılarla Sezen'in prodüktörlükteki başarısını bir kez daha kanıtlar.

TANRI KRALİÇEYİ KORUSUN
Sezen 1991'den sonra çıkardığı bütün albümlerle çok dikkat çeker, çok eleştirilir. 1995 yılında türkü ve Anadolu atmosferiyle, 1996 yılında başka sanatçılara verdiği şarkıların bir derlemesi ve Onno Tunç'a adanan “Düş Bahçeleri”yle, 1997 yılında yine çok değişik bir tarzla Goran Bregoviç ile çalışarak karşımıza çıkar Sezen. 1998 ve 2000 yılında çıkan albümlerde de yeniliklerine devam eder. Belki de bütün bunlar Kraliçe 'nin zirve keyfini çıkarmasıdır...

MİTHAT CAN
Sezen oğlunu ne kadar çok sevdiğini şu cümleyle çok iyi açıklıyor.‘Benim oğlumu sevdiğim kadar, beni seven olmadı...’Minik Serçe'mizin oğlu Mithat Can Özer 11 Kasım 1981 doğumlu. Özel Atanur Oğuz Lisesi'nden mezun oldu. Şimdi ise Londra Music Schooll 'da okuyor Mithat Can. Sezen babaannelik hakkında ise şöyle diyor:'Mithat Can’ın bir aşk bebeği yapmasını isterim ve ona ben bakarım.
gülyabani17.Tem 2007
435 resim var 37 sayfada 6